Özet
Bu çalışma geçmişte Eminönü sahilinde yer almış, şu anda ise izlerinin büyük bir
kısmı silinmiş olan Balıkpazarı ve Yemiş İskelesi bölgesine odaklanıyor. Bizans
döneminden 1950’li yıllara kadar liman işlevi gören, Osmanlı İstanbul’unun gıda
deposu olan dükkânların yer aldığı, o dönemin gündelik hayatı için en önemli
alanlardan birisi olan bu bölge kentin modernleşme süreci sonunda yıkılmıştır.
Neredeyse mekânsal tüm izlerinin kaybolmasıyla beraber kentin belleğinden de
silinmiştir.
Tanzimat sonrası Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde modernleşme istekleriyle
beraber mekâna müdahale biçimleri değişik şekillerde denenmiş, modernleşme isteği
ile “anıtları öne çıkaran” kentsel koruma anlayışı beraber sürdürülmüştür. Bunun
sonucu olarak anıtsal binalar korunurken, anıtların çevresinde yer alan sivil ve ticari
yapılar yıkılarak geniş yollar açılmıştır. Etrafı temizlenmiş anıtlar, çevresinden ve
bağlamından koparılarak eski anlamlarını yitirmişlerdir. Anıtlar anlamlarını
değiştirirken, günlük hayatın en önemli yerleri olan mahalleler de yok olmuştur.
Çalışma alanı olan Balıkpazarı ve Yemiş İskelesi bölgesinin 20. yüzyılın ilk
yarısından 1950’lerdeki yıkımına kadar olan zaman diliminde fiziksel, ekonomik ve
sosyal özelliklerinin nasıl değiştiği ve bu değişimle beraber buranın yıkılma
noktasına nasıl geldiği incelenmiştir.
Balıkpazarı ve Yemiş İskelesi bölgesinin fiziksel değişiminin yanı sıra ekonomik ve
sosyal özellikleri de değişmiştir. Yüzyılın ilk yarısında geçirilen hızlı değişimler
sonrasında bölgenin ekonomik ve sosyal özellikleri ülke ve şehir ölçeğinde izlenen
politikalar sonucunda değişmiştir. Bölge dar, bakımsız ve eski binalarıyla eskiden
olduğu gibi “İstanbul’un gıda deposu” olması için yetersiz bulunmuş, bu
fonksiyonlar için daha modern çözümler düşünülmüştür. Bölgenin sosyal dokusunu
oluşturan etnik gruplar ve oluşturdukları profil de uygulanan politikaların sonucunda
hızla değişmiştir. Osmanlı döneminde modernleşme ve “yabancılara hoş görünme”
isteği Cumhuriyet döneminde “kurtulmak istenen mazi”ye dönüşmüştür. Bu bölge
ise “geleneksel, eski, köhne ve sefil” tüm özellikleriyle “kurtulmak istenen mazi”nin
nesnesi haline gelmiş, eski İstanbul’u “besleyen” bu alan artık gözden çıkarılmış ve
süreç içerisinde alınan mekânsal kararlar sonucunda yıkılmıştır.