Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Açık Bilim, Sanat Arşivi

Açık Bilim, Sanat Arşivi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.

MSGSÜ'de Ara
Gelişmiş Arama

Basit öğe kaydını göster

dc.contributor.advisorKonuk, Güzin
dc.contributor.authorÖzkan, Müge
dc.date.accessioned2022-06-20T20:47:20Z
dc.date.available2022-06-20T20:47:20Z
dc.date.issued2000
dc.identifier.urihttps://hdl.handle.net/20.500.14124/3977
dc.descriptionTez (Yüksek Lisans) -- Mimar Sinan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2000.en_US
dc.descriptionKaynakça var.en_US
dc.description.abstractEndüstrileşme dönemiyle birlikte, toplumlar hızlı bir modernleşme aşamasına geçmişlerdir. İlkel toplumdan modern topluma geçişte yaşanan hız olgusu, bireylerde bir adaptasyon sorunu doğurmuştur. Çünkü ilkel, toplumlarda gelişmeler doğayla paralel hatta doğanın egemenliği altında sürerken toplumun da buna adaptasyonu kolay oluyordu çünkü değişimler yavaş ve olumlu yöndeydi. Ancak modernleşme aşamasında bireyin eline verilen teknoloji denilen müthiş güçle birlikte toplumlar hızla değişip, gelişiyor ve bu sefer adaptasyon zorluğu çeken bu değişime ayak uyduramayan doğa oluyordu. Sanayileşme süreci, hızlı kentleşme ve nüfus artışını getirmiştir. 19. yy. öncesi nüfusu bir milyon olan yalnızca iki düzine kent varken, 1900 yılından itibaren bu sayı katlanarak artmaya başlamıştı. Çünkü modernleşme, bireyi kırsal alandan çıkarıp hızla, modern dünyanın beşiği olan kentlere sürüklüyordu. Birey özgürlüğünü yitirmişti. Hızlı fabrikasyon ve teknolojik gelişmeler sanayi kentlerinde yaşayan toplumların bireyselliğini elinden alıp, onları yeni bir sistemler dünyasına fırlatmıştır. Bu konularda araştırmalar yapan, Marx, Durkheim, Max Weber ve Engels gibi toplumbilimciler modern dünyanın karanlık yüzünü bize göstermişler, ama onlar bile ileride teknolojinin bu kadar büyük felaketler yol açacağını tahmin edememişlerdir. 19. yy.'ın ikinci yarısından sonra, teknolojik gelişmelerle yaşanan, çevre kirliliği, savaşlar, hızlı nüfus artışı, kentlerin yetersizliği gibi sorunlar modernleşme denilen sürecin yeniden tanımlanması gerektiği zorunluluğunu sunmuştur. Çünkü geleceğin görüntüsü artık hiç de parlak değildir ve uzmanlar bu çıkmaza karşı araştırmalarında yoğunlaşmaya başladılar. Bu anlamda tüm bu sorulara gerekli yanıtı veren Alman sosyolog Ulrich Beck olmuştur. Kendisi araştırmalarında bu karanlık fenomoniye dikkati çekiyor ve ilk kez modern toplumun yeni adı olan "Risk Toplumu" kavramını ortaya atıyordu. Bu kavramın altına modernleşmenin, modern toplumun tüm paranoyalarını ve çıkmazlarını koyuyordu. Risk toplumu, modernleşmenin eskimiş yüzüdür, risk toplumu ile endüstri toplumu arasındaki en önemli fark ise; endüstri toplumunda oluşumlar iyilerin ( sosyal güvenlik, iş vb.) dağılımı iken, risk toplumunda oluşum risklerin dağılımıdır. Bu yüzden endüstri toplumları birbiriyle ilişkiliyken, risk toplumları daha dağınık bir yapıya sahiptirler. Bu anlamda risk toplumları üzerinde çalışmalar yapılırken geleneksel endüstri toplumunun formatlarından yararlanmak yalnızca bir zaman kaybıdır. Risk toplumu güvensizleştirilmiş bir toplumdur. Güvenliğin olmadığı yerde korkular başlar ve bizler de bu korkularımızla yaşamaya çalışıyoruz. 17 Ağustos 1999 depremi ile birlikte bizler de birer risk toplumu olduğumuzu anlamış bulunuyoruz. Bu önemli felakete karşı hazırlıksız yakalanmamızdaki en acı nokta, depremin bilincinde olunsaydı bile alınacak önlemlerin gene de yetersiz olacağının bilinmesiydi. Çünkü gerekli gelişme dinamiğinde ve kentsel ölçekte yapılanmalara yaklaşımda metodolojik hatalarla doluyduk. Bu kadar çok hasarın olmasını nedeni de bu hatalarımızdır. Deprem sonrası incelemelerde anlaşılan en önemli nokta, gerekli açık alanlara sahip olmamamızdı. Deprem sonrasında birey, güvenliği için aradığı açık alanları bulamadığı gibi, bir diğer yandan da mekanından uzaklaşmak istememiştir. Bu da mahalle ölçeğinde ihtiyaç duyulan açık alanlara karşı duyarsız planlamaların bir sonucudur. İkinci bölümde üzerinde durulan, iki yerleşim tarzının karşılaştırmalı analizi üzerinedir. Marmara bölgesi ve içinde yaşadığımız İstanbul, farklı tipolojik ve morfolojik gelişmelere sahiptir. Bir yandan hızlı nüfus artışını dengelemek için devlet desteğiyle oluşumlarına hız verilen modern yerleşimlerle doluyken, bir diğer yandan da yüzyılların izini taşıyan geleneksel kent dokusuna sahiptir. Bu açıdan bakıldığında incelemelerde bu iki oluşum üzerinde durmak gereği duyuldu. Modern yerleşim olarak seçilen Ataköy 7-8. Kısımla birlikte, geleneksel yerleşim alanı olarak da Kumkapı-Kadırga bölgesi seçilmiştir. Bu yerleşimlerde gözlemlenen açık alan süreçlerinde, modern yerleşim dokusunda görülen planlı açık alan kavramıyla, geleneksel yerleşimlerde görülen günümüzdeki haketmedikleri kullanım ve ticari baskının altında ezilmeleridir. Bu anlamda bakıldığında ise geleneksel yerleşimler her ne kadar ilk planlama aşamalarında yeterli açık alana sahip olsalar da, günümüzdeki rantçı mantıkla bu açık alanların deforme olduğu gözlemlenmektedir. Konstrüksiyon olarak sağlam olan inşa edilen eski binalar ticari mekanların kullanım şekillerinden dolayı değişime uğratılıp, kullanıcıların da o yerleşimdeki kentsel bilince sahip olmamaları nedeniyle kötü kullanım şekillerine maruz kalmışlardır. Modern yerleşimler de ise bu olgu sağlam konstrüksiyon ve sahiplenmişlik duygusuyla sürdürülebilir bir hal almıştır. Kentsel açık alanlar olarak ifade ettiğimiz kentsel dış mekanlar, risk anında dönüşecek risk zonları ve kurtarıcı mekanlardır. Risk toplumunda yaşayan bireyler ve uzmanlar olarak bizler bu konunun bilincine vardığımız zaman, risk anı geldiğinde hazırlıklı bir şekilde davranırız.en_US
dc.format.medium[2] , 104 , [3] sayfa ; resim, tablo ; 30 cm.en_US
dc.language.isoturen_US
dc.publisherMimar Sinan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsüen_US
dc.rightsinfo:eu-repo/semantics/openAccessen_US
dc.titleRisk toplumu olgusu - deprem riski etkisi altındaki yerleşimlerde kentsel açık alanların bir yöntem olarak irdelenmesien_US
dc.typemasterThesisen_US
dc.departmentEnstitüler, Mimar Sinan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Şehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı, Kentsel Tasarım Programıen_US
dc.institutionauthorÖzkan, Mügeen_US
dc.relation.publicationcategoryTezen_US
dc.identifier.demirbas0045688en_US
dc.identifier.yrd5A23E412-95A9-4FE9-B4FA-DDFF2C7D9CE8en_US


Bu öğenin dosyaları:

Thumbnail

Bu öğe aşağıdaki koleksiyon(lar)da görünmektedir.

Basit öğe kaydını göster