Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Açık Bilim, Sanat Arşivi
Açık Bilim, Sanat Arşivi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.MSGSÜ'de Ara
Kübizmden gerçeküstücülüğe
Özet
Modern sanatı hazırlayan nedenleri anlamak için on dokuzuncu yüzyılın sanat ve düşünce alanlarındaki yaklaşımını genel olarak gözden geçirmeliyiz. On dokuzuncu yüzyılda batı uygurlağı iki önemli siyasi ve ekonomik değişimin sonuçlarını yaşamaktaydı. Bunlardan birincisi Fransız Devrimi, diğeri de Endüstri Devrimiydi. Bu devrimler, batı insanın toplumsal konumunu ve ekonomik koşullanmasını değiştirmekle kalmamış, aynı zamanda da yaşama yeni bir bakış açısı getirmişti. Bu bakış açısı da, teknoloji ve bilimin gölgesinde salt tüketici-tiretci işlevseli olarak algılanmış insandan başka bir şey değildi. Bunun yanısıra, batı uygarlığı rönesans kültürünün ve düşüncesinin temelini oluşturan nesnel gerçeğe olan inanç ve bu gerçeği usçu kavrama yaklaşımının dört yıldır süren boyunduruğu altındaydı. Alman idealist felsefesinin etkisi, rönesansın klasik düşüncesinin bir gerçek yaratamamış olması, ve bireyin amaçsız bir ekonomik yaşama indirgenmesi, ondokuzuncu yüzyıl sanatçısının geçmişe olan tepkisinin nedenlerini oluşturuyordu. Romantizm akımıyla bu tepki dile gelirken, doğal olarak da sanatın yöntemi ve amacında farklılıklar ortaya çıkıyordu. Bu yaklaşımla, geçmişin nesnel gerçeklik ve doğaya öykünmeyi öngören sanatı, yerini öznel duyumsamaya ve düşsele bırakıyordu. Bu akımı izleyen empresyonist, sembolist gibi akımlarla da, sanatçıların araştırma ve sorgulamalarında, ağırlığın plastik kaygılara yöneldiği gözleniyordu. Kısacası, yirminci yüzyıla gelindiğinde, sanat ve düşüncede dikkati çeken iki unsur söz konusuydu: birincisi, geçmişin nesnel gerçeği terkedilerek ön plana çıkartılan öznellik; ikincisi de, özellikle resimde görülen plastik kaygıların yönlendirdiği araştırmacılık. Bu araştırmaların sonucu da, bugün modern sanat diye adlandırdığımız, insanın varlığını ve gerçeğini ifade etmeye çalıştığı yeni sanat dilinde bütünleşiyordu. Bu yeni yaklaşımı benimseyen, yüzyılımızın ilk çeyreğinin en önemli akımlarından biri olan kübizmde geçmiş yüzyılın düşünce ve araştırmalarının bir sonucuydu. Courbet'nin realizmi ve C^zanne'm biçim kaygısından yola çıkan sanatçılar geçmişin yanılsamaya dayanan 74tek noktadan bakışını kırarak nesnelerin görünmeyen yüzlerini tuallerine aktarmaya çalışıyorlardı. Özellikle 1907 ile 1914 yıllan arasında, birçok sanatçının katılımıyla, kübist akım modern sanatın lokomotifi oluyordu. Çözümlemeye dayanan ilk döneminin ardından, bu dönemin uzantısı olan bireşimsel kübizmi benimseyen sanatçılardan Picasso ve Braque bu akımın en önemli ressamlarıydı. Kübizm akımının bir diğer özelliği de, sanatçı ve edebiyatçılar arasında sembolist dönemde yoğunlaşan işbirliğini, Apollinaire'in bu yeni sanat akımmı savunmak için yazdığı "Meditations Esthetiques" adlı eseriyle sabitleştirmesiydi. Apollinaire bu eserinde modern sanatçının yaklaşımını aktarırken, aynı zamanda da bu yeni bakış açısının geçmişin sanatıyla olan farklılıklarını dile getirmeye çalışıyordu. Sanatın görsel yerine kavramsal olmasını savunan Apollinaire, bu yaklaşımı benimseyen ressamların tuallerinde uyguladıkları yeni yöntemleri şiirde kullanıyordu. Böylece de düşünce ile sanatın işbirliği yeni bir döneme giriyordu. Kübist dönem, I. Dünya Savaşının çıkmasıyla birlikte tamamen sona ermemesine rağmen, sanatçıların çeşitli ülkelere dağılması, ve bu savaşın etkilerinin getirdiği sanata ve sanatçıya yeni bakış açısıyla, ağırlığını kaybediyordu. Savaş yıllarında ortaya çıkan Dada hareketi modern sanatın en etkili akımı oluyordu. Batı medeniyetini, sanatını ve düşüncesini köktenci bir yaklaşımla sorgulayan bu akım, geçmişin tüm geleneğini yıkmak istiyordu. Ayrıca, dikkat çeken başka bir nokta da, sanatçı ve düşünür işbirliğinin yanısıra, dada hareketine katılan sanatçıların politik bir kimliğe de bürünmeleriydi. Kuramsal bir temele oturtulmak istemeyen bu akımın sanatçıları da, bu başkaldırı hareketinde farklı yollara yönelirken, dada akımının da kendi içinde çözülmesini önlemiyorlardı. Herhangi bir öncülü reddeden dadaistler, sanatm ve sanatçının ne olduğu sorusunu köktenci bir yaklaşımı yineleyerek, geleceğin sanatında ya da sanatsızlığında salt özgürlüğü aramıyorlardı. Dada akımını izleyen gerçeküstücü sanat akımı da, bir yandan tüm sanatçılarının dada hareketine katılmasıyla, diğer taraftan da geçmişin sanat geleneğine olan tutumlarıyla dada düşüncesinin bir anlamda devamı oluyordu. Ancak, bu iki akımı birbirleriyle özdeşleştirmek, ya da birinin diğerinden doğduğunu öngörmek 75hatalı bir yaklaşım olur; çünkü bu iki akım arasında temelde bir düşünce birliğinden söz etmek olası değildir. Gerçeküstücü sanat, Breton'un 1924 yılında yayımladığı 1. manifestosunda kuramsal temelini bulurken, dada yaklaşımı ile olan düşünce ayrılıklarını da gözler önüne sunuyordu. Dada'nın yıkıcı tutumuna karşın, gerçeküstücülük bilinçaltının keşfine yönelerek sanatçıya yeni bir araştırma alanı sunuyor, böylece de yapıcı bir karaktere bürünüyordu. Kübizmin sanata kavramsal yaklaşımı, dadanın sanata karşı yıkıcı tutumu, gerçeküstücülük de yerini düşle bilincin iç içe geçtiği yeni bir doğrunun yansıtılmasına bırakıyordu. Bu akımın kuramcısı Breton'un ressamlarla olan ilişkisi, edebiyatçı-ressam işbirliğinin yeni bir Örneğini sunarken, gerek yazı da, gerekse de plastik sanatlarda paralel bir uygulamayı gerçekleştirmeyi amaçlıyordu. Breton 1. manifestosunda, insanın öz varlığının kavranması ve de dolaysız olarak yansıtılması için, düş dünyasının keşfedilmesinin gerekliliğini savunuyordu. Usçu bir yaklaşımın, insanın hayal gücünü bastırarak kendi gerçeğinden uzaklaştırdığını söyleyen Breton, dolaysız yaratım için de yöntem olarak otomatik yazıyı öne sürüyordu. Sonuç olarak modern sanat, bir yandan değişik sanat dallan arasındaki sınırları ortadan kadimken, diğer bir taraftan da ifade yöntemlerine sürekli yenilerini ekleyerek, kendi iç dinamizmini gözler önüne seriyordu. Bu dinamizm, sanatın ve sanatçının; anlamını, amacını ve işlevini sürekli yineliyerek, insanoğluna ve yaşadığı dünyanın yansıtılmasına yeni olasılıklar kazandırıyordu.
Bağlantı
https://hdl.handle.net/20.500.14124/4519https://kutuphane.msgsu.edu.tr/yordam/?p=1&alan=kunyeDemirbasKN_str&q=0044686
Koleksiyonlar
- Sosyal Bilimler Enstitüsü [1783]