Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Açık Bilim, Sanat Arşivi
Açık Bilim, Sanat Arşivi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.MSGSÜ'de Ara
Türk sinemasının ekonomik yapısı ve bu yapının sinemamıza etkileri
Özet
Sinema, bir sanat dalı olmasının yanında bir endüstridir de. Sinemanın endüstrileşebilmesi tarihsel süreç içerisinde görülebileceği üzerine banka ve sanayi gruplarının desteğine, devlet teşvikine, telif - patent ve diğer alanı düzenleyici yasaların çıkarılmasına, uluslararası pazara açılabilmesine ve seyirci olgularına bağlı olarak gerçekleşebilmektedir. Sinemanın endüstrileşmesi onun bir sanat dalı olmasıyla eş zamanlıdır. Sanat ve endüstrinin birlikteliği, sanatçının konumu ve sanat yapıtının bağımsızlığı gibi sorunları tartışma konusu yapsa da, ikisi arasındaki diyalektik ilişki sinema olgusunu oluşturmuştur. Türk Sineması, tarihsel süreç içerisinde Türkiye'nin siyasi, iktisadi, toplumsal ve kültürel yapısına uygun olarak yapılanmış ve değişimler göstermiştir. Ülkenin yaşadığı siyasi ve ekonomik olaylardan, en çok etkilenen sanat dalı sinema olmuştur. Buna karşın devletin sansür dışında görmezlikten geldiği, rüsumlarla ilgi gösterdiği, 80'lerin sonuna kadar destek olmadığı tek sanat dalı ise yine sinema olmuştur. Bu yüzden Türk Sineması, kendi olanaklarıyla oluşmuş ve kendi dinamikleriyle gelişmiştir. Bunda en etkili öğe "seyirci" faktörü olmuştur. Türk Sineması, Türk seyircisinin isteği ve beklentileri ile varolmuş ve buna göre yapılanmıştır. İlk yıllar, sinema ile tanışma ve resmi kurumlar tarafından gerçekleştirilen konulu film çalışmaları ile geçmiştir. İthalatçılık/işletmecilik (dağıtım faktörü) yapan şirketlerin yapımcılığa geçmeleri ile özel yapımevleri dönemi başlamış; Muhsin Ertuğrul tekeli oluşmuştur. Bu dönem içerisinde, İpekçiler teknik altyapıya önem verirken, tiyatral bir anlatım sinemaya egemen olmuştur. Seyircinin beklentilerinden öte ErtuğruPun istekleri ön plana geçerek, modernleşme çabalarına koşut batı özentisi filmler yapılmıştır. Faruk Kenç'in "Taş Parçası" ve "Yılmaz Ali" adlı filmlerle sinema alanına girmesi ve üçüncü filmi "Dertli Pınar"ı sessiz çekip dublaj yöntemini Türk Sineması'na sokmasının ardından ErtuğruPun tekeli sona ermiştir. 1940'lı yıllarda seyirciyi özellikle Mısır ve Amerikan filmleri etkilemiştir. Ertuğrul sonrasında yerli kaynaklara yönelim gerçekleşmiştir. VII Sinema 1950'li yıllarda, 48 vergi indiriminin etkisiyle sektör olmaya başlamıştır. Bu dönemde Anadolu'ya yayılmış, Anadolu seyircisiyle ilişki kurmaya başlamıştır. Türk Sineması, yapımcılar/yapımevleri egemenliğinde bir üretim tarzı geliştirmiştir. Artan film sayısına rağmen bu dönem içerisinde filmler, bir-kaç kez vizyon bulma olanağına kavuşmuş ve böylece yapımcısına bir-kaç yıl azalarak da olsa gelir getirmeyi sürdürmüştür. Sinema pursantaj ve amortisman gibi kendi kurallarını oluştururken, ham film ve teknik malzeme konusunda sorunlar yaşamıştır. Bu dönem içerisinde sinemacılar sezgileriyle (Mısır ve Amerikan sinemasının etkisi unutulmamalı) "göbek - dans - mezar - silah - çocuk" gibi öğeleri filmlerde kullanarak seyirciyi, sinemaya çekmişledir. 50'ler aynı zamanda, sinema dilinin oluşturulduğu dönemdir. Melodramdan güldürüye, dini filmlerden Kore ve Kurtuluş Savaşı filmlerine farklı türde yapımlar gerçekleştirilmiş, sansürle uğraşılmıştır. 1960'lı yıllar, bölge işletmeciliği egemenliğindeki bir üretim tarzına sahne olmuştur. Türk sinemasına özgü bölge işletmeciliğinde, işletmeci verdiği avansla yapımcıyı yönlendirmiş; yapımcı film üretimini sağlarken, işletmeci de bir sonraki gösterimini garanti altına almıştır. Bölge işletmecileri, seyirci tepki ve beklentilerini yapımcılara ulaştırmış, zamanla konu, tür, oyuncu seçimlerinde belirleyici olmuşlardır. Türk sineması yıldız olgusunu bu dönemde yaratmış; yıldız, seyirci açısından gişede başardı olurken, oyuncu fiyatları yapım girdilerinde en büyük kalem olarak yapımı zorlamıştır. Bu dönem içerisinde, İstanbul'da kombin-ayak sistemi oluşturulmuş, yapımcılar kendi filmlerini anlaşmalı işletmelerde gösterim olanağı bulmuşlardır. Bölge işletmecileri avansına dayalı üretim tarzı, zamanla film sayısında enflasyona neden olmuş, klişeler, şablonlar oluşmuş, kaliteden ödün verilmeye başlanmıştır. Renkli film üretimine geçilmiş, kotalar yüzünden ham film girdisinde sorunlar yaşanmış ve karaborsa sorunu yaşanmıştır. Buna karşın 60'lı yıllar nicelik ve nitelik açısından Türk Sineması'nın "Altın Çağı" olmuş ve ulusal karakterin yerli yapımlarda ortaya çıkmasını sağlamıştır. "Susuz Yaz" (Metin Erksan, 1964) Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı Ödülünü almıştır. VIII 1970'ler, bölge işletmeciliği altındaki üretim tarzının krize girdiği yıllar olmuştur. Terör olayları, televizyonun etkisi ve ekonomik hayattaki zorluklar seyirciyi sinemadan uzaklaştırmış, televizyona yönlendirmiştir. Sinema salonları kapanmaya başlamış, işletmeciler zor duruma düşmüşlerdir. Sinemacılar tamamen renkli film üretimine geçerken, seks, karate ve arabesk filmleri üretimi artmış, bu durum seyirciyi daha da olumsuz etkilemiştir. Bu dönem içerisinde siyasal konjonktüre koşut olarak, milli ve devrimci sinema örnekleri gerçekleştirilmiş, genç/yeni yönetmenler kuşağı ortaya çıkmıştır. 1980'ler darbe ve 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarının etkisiyle de- politizasyon ve liberalleşme politikaları ile şekillenirken, sinemada yapımcılık video işletmeciliği üretim tarzına dönüşmüş ve sinema salonlarının kapanmasıyla bölge işletmeciliğinin yerini video işletmeciliği almıştır. Yurtdışındaki Türklere yönelik video işletmeciliği yapan şirketler, yerli yapımcıların filmlerinin video haklarım satın almış, sonra da avans karşılığı video film ve sinema piyasası için filmler yaptırmışlardır. Bu dönem içerisinde bir yandan arabesk filmlerin sayısında artış olurken, diğer taraftan genç/yeni yönetmenlerin ürünleri yurtdışında ödüller almışlardır. 80'lerin sonunda Amerikan majörleri yabancı sermaye yasasında yapılan değişikliklerle Türkiye'ye girmiş ve Türk sinema ürünleri salon bulamaz hale gelmiştir. 1990Tar birbirinden farklı üretim tarzlarının birbirine eklenmesiyle oluşan yapım anlayışı ile günümüze ulaşmıştır. Televizyonun katkısı, sponsorluk kurumunun oluşması, Kültür Bakanlığı'nın desteği, Eurimages katkısı ve dar bütçeli, kollektif üretime dayanan bağımsız yapımlarla şekillenen eklektik bir üretim tarzı oluşmuştur. Teknolojik altyapı reklamcılığın katkısı ile yenilenirken, film maliyetleri büyük bütçelere çıkmış, popüler yapımların izlenme rekorları kırmasına karşılık; bağımsız yapımlar ve Eurimages katkılı filmlerin bir çoğu seyirciden yeterli ilgiyi görmemiştir. Sinemayı salonda seyretmek yerine, evindeki televizyondan seyretmeyi tercih eden büyük bir seyirci kitlesi ise "eski siyah/beyaz Türk filmlerini" izlemeye devam etmiştir. IX Türk Sineması, ne bir banka, ne bir sanayi grubu ne de devlet teşviki ve yönlendirmesiyle oluşmuştur. Sadece sinemacı ve seyirci faktörleriyle var olmuştur. Dolayısıyla sinema ekonomisini, ülkenin ekonomik değişimlerine koşut olarak sinemacı-seyirci ilişkileri belirlemiştir. Yapımcılık alanında yeterli sermaye birikimi oluşturulamadığı için, finans ağırlıklı olarak yapım-dışı alanlardan sağlanmıştır (işletmeciler, televizyon, sponsorlar, Eurimages gibi). Yapım-dışı alan dağıtımcılık/işletmecilik yine sinemanın kendi içinde oluşturduğu bir kaynaktır. Türk Sineması, Türk seyircisinin ilgi ve beklentileri gerçekleşmiş, onun istekleri doğrultusunda bir üretim ortaya koymuştur. Anahtar Sözcükler: Üretim Tarzı, Yapım-Dağıtım-Gösterim, İzleyici, Ortak Yapımlar, Bölge işletmeleri, Bağımsız Yapımlar.