Özet
Geçmişten günümüze birçok farklı benzetme ile betimlenmeye çalışılmış bellek kavramı, öncelikle depolama ve kaydetme işlevi ile öne çıkar. Yaşanılan tüm deneyim ve algıların kaydedildiği bellek, insan varoluşunun ayrılmaz bir parçası olan zaman ve mekân kavramlarını kendine özgü bir gerçeklikte yeniden var eder. Bu gerçeklikte geçmiş, şimdinin içerisine sızarak geleceğe doğru yönelmekte, mekân ise unutulanlar ve hatırlananlar ile canlanmaktadır. Bu dinamik süreç, zaman ve mekân kavramlarının belleğin içinde devingen bir halde yeniden oluşumunu sonsuz olasılıklarla var etmektedir. Bilinçli hatırlama eylemleri kadar, bilinçdışı ve istemsiz gerçekleşen hatırlama eylemleri de bu yeniden oluşumda rol almaktadır. Bu durum, rüyalar ve bilinçdışı süreçlerin de bellekten beslendiğinin bir göstergesidir. Böylesine geniş bir varoluşu kapsayan bellek, imgelemin faaliyetleri için de malzeme sağlar. Bu durum, sanat ile arasında karşılıklı bir bağ olmasını zorunlu kılmıştır. İnsanın iç dünyasını ve dış dünyadaki deneyimlerini ifade etmenin güçlü bir aracı olan sanat, içsel bir kavram olan belleğin dışa vurumunun bir olanağını sunar. Bu durum, 20. yüzyılda köklü değişimler ile modernleşen dünya karşısında aidiyetsizlik ve kaygı hissederek geçmişe yönelen insanın, belleği araştırmasında sanatsal faaliyetlerin öne çıkmasına sebebiyet vermiştir. Böylelikle 20. Yüzyılda giderek artan bir şekilde bellek, sanatın konularından biri haline gelmiştir. 20. yüzyıl başında yaşamış olan Polonyalı yazar Bruno Schulz, babasının kaybı ve hayatın gerçekliğinden sıyrılmak adına sanata sarılarak kendi alternatif dünyasını yaratmış bir "sanatçı"dır. Çocukluk hatıraları ile düş gücü sayesinde onun öykülerinde, geçmişin izleri, mekânın ruhu ve zamanın akışı birbirine karışır; bu da bizlere bellek kavramını sanatsal bir perspektiften yeniden düşünme fırsatı sunar. Bu eser metninde bellek ve onun etkisindeki zaman ve mekân kavramları, düşlerin belleğe etkisi, belleğin sanat ile olan ilişkisi ve sanatsal üretimde bellek konuları araştırılarak ile Bruno Schulz'un edebî yaşamına değinilmiştir. Oluşturulan bu teorik çaltyapı temel alınarak tasarlanan enstalasyon çalışması izleyiciyi Schulz'un dünyasında bir yolculuğa çıkararak, belleğin farklı boyutlarını deneyimlemelerini amaçlamaktadır. Çalışmanın teorik kısmında, bellek, mekân, zaman ve sanat arasındaki ilişkileri derinlemesine incelerken, pratik kısmında ise, bu teorik bilgiyi enstalasyon sanatı aracılığıyla yeniden yorumlayarak izleyicilere sunmayı hedefledim. Enstalasyon tasarımım, Schulz'un edeb dünyasını mekân ve zaman kavramlarıyla harmanlayarak, izleyicilere çok boyutlu bir bellek deneyimi yaşatmayı amaçlamaktadır.