Özet
Bu tez, Rönesans'tan günümüze opera binalarının estetik anlamda geçirdiği evreleri incelemeyi ve bu bilgiler ışığı altında 21. yüzyılda gerçekleştirilmiş olan opera binaları konusunda kaynak oluşturmayı amaçlamaktadır. Antik Yunan'da başlayan tiyatronun Rönesans'ta müzikli oyunlara dönüşmesi ile ortaya çıkan opera sanatı, hemen hemen tüm süreçlerde gücün ve ihtişamın sembolü olmuştur. Rönesans ile Avrupa'da başlayan opera binalarının öyküsü bugün dünyanın hemen her noktasında çok farklı estetik değerlere sahip, tüm teknolojik yenilikleri içerisinde barındıran mimari fantezilere dönüşmüştür. Günümüz opera binasının ne tür yeniliklere sahip olduğunu anlamak için öncelikle opera sanatı ve operanın ne tür evrelerden geçtiği konusunda bilgilenmeye gereksinim bulunmaktadır. Bu noktada araştırma, operanın kapsamını ve Avrupa'da operanın gelişimini incelemekle başlamaktadır. Başlangıç noktası Avrupa olan opera, 20. yüzyıldan itibaren dünyanın farklı noktalarında yayılım göstermeye başlamıştır. Bu yüzyılda modernizmde baş gösteren soyut yaklaşım bir yandan yapıları nitelikli olmaya zorlarken, diğer yandan estetik yönde iç ve dış görünüşlerini zayıf bırakmıştır. Maliyet arttırıcı her türlü yükün teknolojik iyileştirmelere ayrıldığı bu dönemde süslemeden kaçınılmış, yapılardaki estetik değerlerin önü tıkanarak modern mimarinin tek tip yapı anlayışı yaratılmıştır. Buna karşın 20. yüzyılda oluşturulan Sydney Opera Binası'nın hem dış hem iç estetik başarısı onu diğerlerinden ayırmaktadır. 21. yüzyılda, ortaya konan estetik anlayıştaki değişim ile opera yapılarında artan mali yüklerden kaçınılmadığı görülmektedir. Bu yüzyılın gösterişli yapıları bulundukları yerlerin yeni yüzleri, sembol yapıları olarak değer taşımaya başlamıştır. Kimisi eski değerlerine gönderme yaparken, kimileri de tamamen geleceğe yönelik özellikler taşımaktadır. Bu yüzyılda dünyanın hemen her yerinde birçok opera binası yapılmıştır. Mimari görünüşleriyle, teknolojileriyle, işlevleriyle ve işleyişleriyle sıra dışı olarak nitelendirilebilecek bu yapılar, çağımızın olağanüstü mimari örnekleridir. Zaha Hadid'in Çin'de gerçekleştirmiş olduğu teknoloji harikası Guangzhou Operası, Snohetta firmasının Oslo'da gerçekleştirmiş olduğu çevresiyle uyum gösteren Oslo Operası ve Amerika'nın en büyük ikinci kültür merkezi olarak Cesar Pelli tarafından yapılan ve işleyişiyle şaşkınlık uyandıran Miami Dade Bölgesi Adrienne Arsht Kültür Merkezi Operası üç ayrı coğrafyaya ait önemli örneklerdir. Mimari tasarımın doruk noktaları olarak ortaya çıkan ve oturma birimlerinden, akustik ve aydınlatma bilimlerine kadar son derece gelişkin olan bu yapılar; salt estetik olarak değil, akılcı yapılar olarak da karşımıza çıkmaktadır.