Özet
Bu tez, çocukluğa dair masumiyet anlatısının heteronormatif, patriyarkal, ırkçı ve milliyetçi yapılar tarafından şekillendirilen bir ideoloji olduğunu göstermeye çalışmaktadır. Öyle ki masumiyet anlatısı "çocuğun içindeki Kızılderili'yi öldürme" pratiği gibidir. Çocuğu bedensel bir düzenlemeye tabi kılar. Düzenleyici bir norm olarak işleyen masumiyet anlatısının çocukların arzularını, cinselliğini ve hayal gücünü bastırdığını ve böylece heteroseksüel bir geleceği güvence altına aldığını iddia eden tez queer oto-etnografi yönteminden yararlanırken çocukluğu kesişimsel bir kavrayışla ele almayı önermekte, ırk/etnisite, cinsel kimlik, sınıf gibi toplumsal kategorilerle ele alındığında çocukluğun çocukluklara dönüştüğünü görünür kılmaktadır. Bu bağlamda tez Türkiye'de hem queer çocukluk hem de Kürt ve Ermeni çocukluklar üzerine düşünmekte, bu kimliklerin kesişim durumlarına odaklanmaktadır. Örneğin queer bir Kürt çocukluk, yalnızca cinsel kimliğiyle değil, aynı zamanda etnik kimliği dolayısıyla da baskılara maruz kalır. Bu baskılar çoğunlukla bir arada yaşanır ve çocukluğun öznel deneyimini daha da karmaşık hale getirir. Çocuğun kimlik gelişimi, maruz kaldığı toplumsal şiddet ve baskılarla şekillenir. Tezde queer çocukluk deneyimleri incelenirken yalnızca heteronormatif baskılar değil, aynı zamanda miliyetçiliğin/ırkçılığın baskılayıcı etkileri de göz önünde bulundurulmaktadır. Bu tür bir ayrım, milliyetçilik ile heteronormativite arasındaki bağı daha da görünür kılar ve aynı zamanda queer kimliklerin ve hareketlerin içindeki hiyerarşilere de işaret eder. Bu bağlamda queer çocukluğun deneyimlerini ele aldığımızda, yalnızca heteronormatif baskıyı değil, aynı zamanda bu baskıyı etnik kimlikle, ırksallaştırmayla ilişkili düşünmek gerekmektedir. Çocukluğa dair masumiyet anlatısı çocukluklar arasındaki bu farkların silinerek görünmezleşmesini sağlar. Bu sebeple tez, çocukların arzularını, iradelerini, hayal güçlerini tanımanın yanı sıra çocuklukların ırksallaştırılmış ya da etnik kimlikle şekillenmiş boyutunu da görmenin hem çocukluk sosyolojisi çalışmaları için hem de psikososyal çalışmalar için elzem olduğunu gösterir. Bu iç içe geçiş ya da çocukluğa kesişimsel bakış, sağlıklı kimlik gelişiminin ön koşulu gibidir. Masumiyet anlatısının hem akademik tartışmalarda hem politika üretiminde hem de çocukluğa dair anlatıların inşasında dönüştürülmesini değil tamamen reddedilmesi gerektiğini savunan tez, çocukluğa daha kapsayıcı ve çocuklukların çoğulluğunu görebilen bir bakış açısı geliştirmenin yollarını tartışır.