Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Açık Bilim, Sanat Arşivi
Açık Bilim, Sanat Arşivi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.MSGSÜ'de Ara
Mimar Sinan Üniversitesi: genel katalog 1987-1988

Erişim
© Mimar Sinan Güzel Sanatlar ÜniversitesiTarih
1988Yazar
Mimar Sinan Üniversitesi
Üst veri
Tüm öğe kaydını gösterÖzet
1982 yılında kurulan Mimar Sinan Üniversitesi, nüvesini oluşturan Güzel Sanatlar ile Mimarlık Fakülteleri’nin tarihlerinin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, bu birimlerin bir yüzyıl öncesine dayanan kuruluşları açısından ülkemizin genel anlamda en eski öğretim kurumlarından biri, Güzel Sanatlar ve Mimarlık alanlarında ise en eski kurumu olarak kabul edilmelidir. Batılı anlamda Türk Resim Sanatının da öncülerinden olan ilk Türk Müzecisi Osman Hamdi Bey’in girişimleri sonucu 1883 yılında “Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi” adı altında kurulan ve Cumhuriyetin ilanından beş yıl sonra, 1928 yılında “Güzel Sanatlar Akademisi” adını alan bu kurum Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminin ve Cumhuriyet Türkiyesi’nin kuruluş günlerinin, resim ve heykelden başlayarak, tüm plastik sanatlar ve mimarlık alanlarındaki ilk kadrolarını yetiştirmiş olmakla özel bir yere sahiptir. Sırası ile 1942 ve 1944 yıllarında kurulan Yıldız Teknik Okulu Mimarlık Bölümü ve İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin ilk kadrolarında “Akademi” mezunu mimarlar görev alırken, Güzel Sanatlar dallarından mezun binlerce genç de orta öğretimden başlayarak çeşitli düzeydeki öğretim kurumlarına yayılmışlar, çağdaş Cumhuriyet Türkiyesi’nin, Atatürk Türkiyesi’nin batılı anlamda sanat cephesinin kurucuları olmuşlardır.
1928’den 1968’e kadar ülkemize sayısız sanatçı yetiştiren Güzel Sanatlar Akademisi Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir yüksek okul olarak faaliyetini sürdürmüş, akademik ünvanlardan oluşan akademik hiyerarşinin dışında kalmıştır. Bu dönemde kurulan üniversiteler gelişip, fiziki imkanları ile Akademiyi fersah fersah geçerlerken, Akademi’ye, mezunlarının yurt ölçeğindeki başarılarının verdiği gurur ve bunların kuruma kazandırdığı, Türkiye’mizin sanat ve mimarlık alanlarında etkin ve saygın yer etmiş, yangın ve kamulaştırmaların meydana getirdiği kayıplara rağmen Akademi, adeta “kendi yağıyla kavrulmayı” sürdürmüştür.
1968 yılı, dış ülkelerde olduğu gibi bizde de sancılı bir yıldır. Bir yandan öğrenci olayları sürerken Akademi’de, daha önce Müdür Asım Mutlu döneminde başlayan, özel bir kanuna kavuşma çabaları yoğunlaşmış ve bu 1969’da o dönemin müdürü Hüseyin Gezer’in de büyük katkısı ile 1171 sayılı Devlet Güzel Sanatlar Akademileri Kanunu’nun çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Kurumun adı artık İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’dir. Kürsüler kurulmakta, mimarlıkta doktora, güzel sanatlar dallarında sanatta yeterlik çalışmalarına başlanmakta, akademik hiyerarşi oluşmaktadır. Bilimsel özerklik verilmiştir, ancak kurum idari bakımdan Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlıdır. Akademinin mekansal imkanları, fiziki kapasitesi genişlememiştir. Yüksek Okullar genelinden kendine ayrılan bütçesi üniversitelere oranla son derece mütevazidir. 1971’de resmileşen özel yüksek okullardan İstanbul’dakilerinin mimarlık ile plastik sanatlar öğrencileri için Akademi bünyesinde Mimarlık ile Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okullarının açılması, Sinema TV Enstitüsü ile Fotoğraf Enstitülerinin kurulması bu dönemin önemli olayları arasındadır.
Güzel Sanatlar Akademisi’nin ardından diğer bazı yüksek okullar da “Akademi” olma çabası içine girmişlerdir. Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademileri ile İktisadi ve Ticari İlimler Akademileri’nin Kuruluşları bu çabaların sonuçlarıdır. Aynı yıllarda bazı çevrelerde ise bir “Üniversite - Akademi” karşılaştırılması yapılmaya, bunların öğretim düzeyleri tartışılmaya başlanmıştır. Kadrolarında Güzel Sanatlar Akademisi kökenli öğretim elemanları bulunan üniversiteler bir oranda bunun dışında kalmışlardır. Bu arada akademik ünvanı olmayan Güzel Sanatlar Akademisi hocalarının bazı üniversitelere unvan jürilerine davet edilmiş olması, bunların raporlarıyla Üniversite doçenti veya profesörü ünvanlarının verilmiş olmasına rağmen bu ayırım sürmüştür. Doğaldır ki bu bir gerilim yaratmış, tüm Akademiler yeni model arayışları içine girmişlerdir. Güzel Sanatlar Akademisi’nde yeni kurulan bir üniversiteye bağlanma fikri veya Japonya ile Yugoslavya’da örnekleri bulunan “Güzel Sanatlar Üniversitesi” modelinin gündeme gelmesi daha çok bu gelişmenin sonuçlarıdır.
Nihayet Anayasa Mahkemesi’nin bir kararından yararlanarak fakülteler halinde örgütlenen diğer Akademilerin ardından, Akademiler arasındaki dayanışmayı arttırmak amacıyla İ. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde de fakülteleşmeye gidilmiştir.
Bu dönem hatırlanacağı gibi ülkeyi etkileyen anarşi dalgasının tüm yüksek öğretim camiasını da sarması nedeniyle, eğitim - öğretim açısından türlü güçlüklerle geçmiştir. 12 Eylül 1980’de ülke huzura kavuşturulurken Türkiye’mizde Yüksek Öğretimin yeniden düzenlenmesi de ele alınmıştır. O günlerde Akademi’de hakim olan görüş üniversitelerle akademilerin eğitim düzeyleri açısından eş düzeyde olarak kabulü koşuluyla gene Akademi olarak kalmaktır. Dönemin Akademi Başkanı Prof. Orhan Şahinler’in yetkili mercilere ilettiği bu görüşün, yeni düzenlemede Akademilere yer verilmemesi, tüm yüksek öğretim kurumlarının üniversiteler bünyesinde toplanması ilkesi üzerinde birleşilmesi nedeniyle, gerçekleşemeyeceğinin anlaşılması üzerine Akademinin çabaları, daha önceki eğilimin paralelinde, müzik, bale ve tiyatro dallarını da içeren bir “Güzel Sanatlar Üniversitesi” ne dönüşmek yolunda yoğunlaşmıştır. Ancak yeni düzenlemede ihtisas üniversitelerinin kurulmasının düşünülmemesi nedeniyle bu girişimden sonuç alınamazken bir ara Akademinin büyük üniversitelerden birine, bir fakülte veya mimarlık ile plastik sanatlar ayrılarak iki fakülte halinde bağlanması üzerinde durulduğu da öğrenilmiştir. Ancak sürdürülen yoğun çabalar ve yetkili mercilerin isabetli ve anlayışlı tutumu sonucu sanat dallarının ağır bastığı ve mimarlık alanlarında, dünyaca tanınmış en büyük Türk mimarının adını taşıyan Mimar Sinan Üniversitesi kurularak akademi buraya bağlanmıştır. Böylece suni üniversite - akademi karşılaştırmasına son verilerek, kurumun ötedenberi en üst düzeyde sürdürdüğü eğitim - öğretim üniversiteler düzeyinde tescil edilmiştir.
Mimar Sinan Üniversitesi’nin kompozisyonu, akademinin eski birimlerini içeren Mimarlık Fakültesi ile Güzel Sanatlar Fakültelerine ek olarak yeni kurulan Fen ve Edebiyat Fakültesi ile MSÜ Devlet Konservatuvarı’ndan oluşmaktadır. Akademi’de önceden üzerinde birleşilen “Güzel Sanatlar Üniversitesi” modelinden çok farklı olmayan bu çözümün Fen ve Edebiyat Fakültesi bünyesindeki Sanat Tarihi, Türk Dili ve Edebiyatı, Sosyoloji gibi bölümleri de gözönünde tuttuğumuzda daha çok sanat ağırlıklı bir üniversite modeli oluşturduğu görülecektir. Toplam öğrenci sayısının 3500 dolaylarında olduğu ve yabancı ülkelerde de sanat eğitiminin kitlesel değil, bireysel olma niteliğinden kaynaklandığı şekilde, küçük öğrenci sayılı kurumlarda sürdürüldüğü düşünüldüğünde bu çözümü yerinde bir çözüm olarak kabul etmek hakşinaslık olacaktır.
Mimar Sinan Üniversitesi’nin ilk Rektörü Prof. Muhteşem Giray yönetimindeki ilk dönemi sadece basit bir dönüşüm dönemi değil, bir yeniden örgütlenme ve kuruluş dönemi olarak, takdir ederseniz, kolay bir dönem olamazdı. Akademik birimler açısından, idari birimler açısından yapılacak yeni düzenlemelerin yanında şüphesiz en önemli değişikliklerden olan 5 yıllık master eğitiminin yerini 4 yıllık lisans eğitiminin alması, 2 yıllık lisans üstü eğitimi ile doktora veya yeterlik çalışmalarının enstitüler bünyesinde yapılmaları idi. İşte Akademi’den üniversiteye geçişin kısa bir öyküsü.
Üniversitelerin görevi genelde bilindiği gibi yarınların kadrolarını hazırlamaktır. Gençliği eğitmek onları uygulayıcı, araştırıcı, sanatçı elemanlar olarak yetiştirmek üniversitelerin görevidir. Bunun yanısıra üniversiteler ülke gerçekleri açısından, ilgi alanlarına giren mesleki alanlarda araştırıcı ve uygulamaya yön verici görevler üstlenmelidir. Bugün ne yazık bu noktada henüz istenen düzeyde başarılı olduğumuzu söylememize imkan yok. Sistem hernekadar yeni imkanlar getiriyorsa da mekan, araç, gereç, bütçe gibi maddi nitelikli yetersizliklerden başlayarak, alışkanlıklar gibi manevi niteliklilere kadar uzanan çeşitli faktörler bunları olumsuz yönde etkilemektedir. Sürekli aşama içinde olmak, güçlükleri yenmek, eksiklikleri gidermek yönetimimizin önümüzdeki dönemde kaçınılmaz görevlerinin başında gelmektedir.
“Akademi” mensuplarına düzen de eski görevlerini, Türkiye’ye, kendi kültüründen kopmadan, milli benliğinden uzaklaşmadan, batılı anlamda sanatçı, mimar, bilim adamı yetiştirme yolundaki çalışmalarını artık Mimar Sinan Üniversitesi çatısı altında sürdürmektir.
Prof. Gündüz GÖKÇE REKTÖR
Koleksiyonlar
- Kitaplar [957]














