Özet
Avrupa ülkelerinde doğan Batı sanatlarının sergilendiği gösteri mekânları; bugün Amerika ve Asya dâhil olmak üzere dünyanın hemen her yerinde tasarım kriterleri açısından model alınmaktadır. Yakın geçmişte yüzünü Batıya çeviren İstanbul ve Tokyo şehirleri; sanatsal bağlamdaki gelenekselci tutumları ve birbirine yakın nüfusları ile ortak paydalarda buluşmaktadır. Kavramsal açıdan benzer özellikler taşıyan Türk ve Japon sanatları; bu iki şehirdeki teknolojik ve kentsel gelişmelerle birlikte aynı yıllarda modern mimarinin etkisi altına girerek değişmeye başlamışlardır. Buna rağmen İstanbul'daki müzik mekânları; 21. Yüzyıl'da bir metropolde olması gereken; toplumun kültür sanat ihtiyaçlarını karşılayabilecek niteliklerde ve fonksiyonel hacimler olmaktan giderek uzaklaşmaktadırlar. Tokyo'daki binalarda sanatçıların ve seyircilerin konforunu sağlayacak mimari çözümlemeler, yapıların inşa amacına uygun özelliklerde bağlantı noktaları ile birleştirilerek tasarlanmaktayken, İstanbul'da bulunan performans sanatları yapıları, başlangıçta planlanan amaçlar dışında farklı işlevler için kullanılmaktadır. Opera, bale, tiyatro ve senfonik konserler gibi sanatsal faaliyetlerin doğru mekânlarda daha başarılı performe edilmeleri ve mimari yetersizliklerin çözümlenmesi için müzik mekânlarının tarihsel gelişimi, ilişkisi ve bu yapıların modern mimari sonrasında gelinen noktada dönüştüğü simgesel kimlik irdelenmeli; nüfusun taleplerine göre oluşturulacak olan sınıflandırılmış mekânlar, dünyada standart sayılan veriler göz önünde bulundurularak tasarlanmalıdır. Bu doğrultuda tez kapsamında İstanbul'da bulunan sekiz farklı performans sanatı binası; müzik ve mekân kavramlarının ayrı ve aynı zamanda paralel şekilde ilerleyen gelişim süreci de göz önünde bulundurularak, Tokyo şehrindeki benzer binalarla karşılaştırılarak değerlendirilmiş olup mevcut sorunlara çözüm önerileri getirilmiştir.