Özet
İnsanın, içinde yaşadığı ya da deneyim üretmek üzere algıladığı ve kurguladığı çevre ile ilişkileri, daima zaman ve mekan ile algılanır, anlamlandırılır, tariflenir, hatırlanır, aidiyet bulur ya da değiştirilir. İnsan, yaşamı ve yaşamını sürdürdüğü çevreyi anlamlandırma gereksinimi duyduğu sürece mekan, yalnızca bir barınma alanı değil, aynı zamanda ifade aracı olarak kulanılır. Mekanın temsil ettikleri, insan ve mekan arasında dolaylı ya da dolaysız farklı ilişkiler kurabilir, ayrıca yeni kopukluklar da oluşturabilir. Özgürlük temel bir gereksinim olarak kabul edildiğinde, mekan da önemli bir ifade aracı olarak kavrandıkça, insanla kurabileceği ilişkilerin sınırsızlığı ile normlardan, yapılardan, hiyerarşiden bağımsız ele alınması ihtiyacı açığa çıkar. Bu bağlamda, özgürlüğün felsefi tanımlarını yorumlayan ve kullanan anarşist düşünce, özgürlük temsillerinin yorumlanmasında referans alınır. Kentleşme ile başlayan, -soyut mekansal kurgulara kadar- birçok farklı alanda izlenen mekansal örgütlenme biçimlerinde farklılaşma, mimarlık bir disiplin haline gelip paradigmalarını belirlemeden önce de vardı. Ancak, mimarlığın, sonrasında şehirciliğin birer disiplin olarak, erk unsurlarının etkisinde gelişen hiyerarşi ve normlara bağlı gelişmesi, insanın fiziksel ve tinsel gereksinimlerini ne oranda dikkate aldığı sorusunu ortaya koyar. Süregelen somut ve soyut mekânsal yaklaşımlar, ifade ve etkileşimde araçsallaşan mimarlık ediminin ve kuramının geleceğine yönelik ipuçları verir.