Abstract
Bu çalışmada şiddet ve yıkıntı imgelerinden seyirlik birer görüntü olarak duyulan haz ve bu imgelerin sanat yapıtlarında ele alınması incelenmiştir. Şiddet kavramı açıklanmaya çalışılırken sübjektifliği üzerinde durulmuş, yıkıntı kavramı ise fiziksel sonuca işaret eden anlamı yanında, tahribat ve işlevsizleştirme etkisinde kalmış fiziksel olmayan sonuçları da kapsayan bir kategori olarak ele alınmıştır. Bu imgelerden duyulan hazzın ön koşulu, tehlikeyle aramızda bulunan mesafedir ki, sanat yapıtındaki temsiliyet sayesinde izleyici ile olay arasındaki mesafe daha da açılır. Şiddet ve yıkıntı imgeleri ile estetik arasında ilişki kurulurken Yüce'nin estetiği ekseninde ele alınmıştır. Estetik beğeni yargısı, aklın eşlik ettiği ama ağırlıklı olarak duyularla varılan bir yargı olduğundan, bu yargının ahlaki olarak eleştirilmesi sorunu üzerinde durulmuştur. Bu anlamda sorgulamasının yapılamayacağı ya da yapıtta neyin temsil edilip edilemeyeceği kısıtlamasının sanatta yer alamayacak bir sansür olduğu açıklanmıştır. Trajedi ve dehşetin yapıtın estetiği içinde seyirlik birer imgeye dönüşmesi, kurbana haksızlık ya da gerçekte yaşanan şiddeti yansıtmaktan çok uzak görülebilir. Ancak unutulmamalıdır ki, yapıt bir temsildir ve felaketin yerini doldurmak gibi bir iddiası olamaz. Metin içinde şiddet ve yıkıntı imgelerine duyulan ilginin karşılaşıldığı alanlar (dark tourism, bilgisayar oyunları, televizyon vb.) ve günümüzde gösteri olarak sahnelenen şiddet ele alınmıştır. Şiddet ve yıkıntı temasını ele alan yapıtlar farklı disiplinler üzerinden incelenmiştir. Belli bir himaye altında üretilen yapıtlarla, özerk olan yapıtlar arasında estetik bir üstünlük yoktur. Çünkü bir sanat yapıtının iktidarla organik bir bağı olması, bir gücün himayesi ve siparişi ile üretilmiş olması, estetik beğeni ve haz uyandırmasının önüne geçmiyor. Bu tür yapıtlarda şiddetin nasıl estetize edildiği gücün yapıtta nasıl temsil edildiğini gösteriyor ve ayrım noktası da burada başlıyor.