Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Açık Bilim, Sanat Arşivi
Açık Bilim, Sanat Arşivi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.MSGSÜ'de Ara
Heykel sanatında bir tema olarak “korku”
Özet
Çoğu zaman toplumsal bir karakter de kazanan korku olgusunun temelinde, insan yaşamına ilişkin tehditler barındıran doğa ve onun bilinemezliğine karşı gelişen tepkilerle, toplumsal düzenin yarattığı sistemlerin içerdiği tehditler yer alır. İlkçağ uygarlıklarında, doğum, ölüm, mevsimsel döngüler gibi birçok farklı kaynaktan beslenen korkuların dünyanın bilinmezliklerle dolu bir yer olmasıyla ilişkili olduğunu görürüz. Ritüellerde kullanılan kostümler, aksesuarlar ve müzikal enstrümanlar ve en önemli ritüel nesnelerinden biri olan masklar; korkutucu, ürkütücü etkileriyle ?korkulan? üzerinde üstünlük sağlamanın da aracıdırlar. Antik Yunan kültürü, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi karşıt kavramların ilişkisi üzerine geniş kapsamlı bir felsefi ve sanatsal üretim gerçekleştirmiştir. Antik dünyada birçok heykel ve rölyef grubunda yer alan kanlı savaş sahnelerinden kesitler, şiddet yüklü kompozisyonlar ve garip yaratıklar, dönemin korkularının ifadesinde başrolü üstlenirler. Kıtlıklar, savaşlar, salgın hastalıklar gibi birçok olumsuzluğun toplumsal yaşantının ayrılmaz bir parçası olduğu Ortaçağ Avrupa'sında, kaygı ve korkunun üstesinden inanç yoluyla gelinmeye çalışılır. "Cehennem" günahkârların sonsuz ceza çekeceği bir yer olarak özellikle ortaçağ boyunca çok güçlü etkiler yaratan imgelerle anlatılır. Rönesans'ın umut dolu ve yenilikçi yapısı içinde ise toplumsal bir korku kaynağı olarak zenofobi (yabancı korkusu) karşımıza çıkar. Bu dönemde düşman karakterinin grotesk ya da şeytani görünüşlerle temsil edildiğini görürüz. Aydınlanma çağının insan aklını, bilimsel bilgiyi ve bireyi ön plana çıkaran yaklaşımına karşın korku ve tedirginlik yaratan doğaüstü fenomenlere ve canavarlara karşı ironik bir şekilde gelişen ilgi öncelikle edebi yapıtlarda olmak üzere plastik sanatlarda da yoğun biçimde karşımıza çıkmaktadır. Romantik dönem sanat ve edebiyatında karanlık sahneler, korkunç yaratıklar, kaygıların ve toplumsal yaşantıdaki eşitsizliklerin bir metaforu olarak sıkça kullanılan imgelere dönüşür. Sanayileşme sürecinin ardından, modern kent yaşamının katı gerçekliği, gündelik yaşantının mekanikleşen ve bireyi yalnızlaştıran etkisi ve savaşların yarattığı yıkım hem teknik anlamda hem de tema açısından geleneksel sanat anlayışında kırılmalara yol açar. II. Dünya Savaşı sonrası başlayan Soğuk Savaş, yeni teknolojik silahların geliştirilmesine neden olur ve bu silahların kullanılma olasılığı yeni tehditlere bağlı olarak korku düzlemleri yaratır. Küreselleşme sürecinde, eleştirel yönü ağır basan güncel sanat etkinlikleri içinde beden aracılığı ile kurgulanan eleştiriler tüketim toplumunun dayattığı değerlerin sorgulanmasında önemli bir rol üstlenirken öteki kavramını da ele alır. Çağdaş sanatta bedeni bir dil ya da motif olarak kullanan eylemler ya da resim ve heykeller beden üzerinde korkunç müdahalelere anlatımları içinde yer vermektedirler. Kanlı performans gösterileri, parçalanmış hayvan bedenleri ya da mutant figürler çok sık olarak karşımıza çıkmaktadır. Çağdaş sanattaki bu yaklaşımlar, beden algısına ilişkin geleneksel değerlere de meydan okuyarak, toplumda tabu sayılan birçok kavramı sorgulamayı amaçlar. Günümüzün vebası olarak tanımlanan AIDS, cinsiyet ve ırk ayrımı, savaşlar, klonlama, genetik müdahaleler, yaratılan melezler, insan-makine arası varlıklar doğal olarak sanatçıları etkiler ve üretilen sanat yapıtlarına yansır. Çağımızın mega kentlerinin adeta dev organizmalar gibi yayılması, insan zihninin sınırlarını aşması, algılanamaması, insanın kendi konumunu saptayamaması, karmaşık ekonomik yapısı, siyasal mekanizması, hiyerarşik düzeni ve yayıldığı sınırsız alan, kentli bireyin korku ve kaygılar geliştirmesine neden olmuştur. Bu kaygılar kaçınılmaz olarak çağımız sanat üretiminde kent ve insan ilişkisinin korku düzlemleri yaratması açısından sorgulanmasına yol açmıştır. Anahtar Kelimeler: Korku, Heykel, Kent Yaşamı, Sanat, Beden.