Özet
Politik sistemlerin çöküşü; mevcut değer sistemlerinin hayatı anlamlandırmada yetersiz kalması ve yeni ve başka bir hayat arzusunun kimi zaman imkansız gibi görünmesi ve tüm bu yapı içinde durduğu yerde, insanlık tarihinden ya da sadece ve en çok kendi tarihinde var olmaya çalışan sanatçı olarak insana bakmak, sanatçı-olarak-insan'ın hayatın içindeki duruşlarını araştırmak özgürleştirici bir yol gibi görünmekte. 80 darbesi sonrası suskunluğu bozan, yoksunluk ve yoksulluk beslenen, yeni ve yasakaşmacı sanat, ne ulusötesi yolculuklarda turistik/egzotik bir öğe olmayı kabul etti ne de kendi ülkesinde bir yabancı olmaktan kurtulabildi. Avrupa'nın bu doğu ucu, 1990'larda kendini ve kentini, güncel sanat/sanatçılar açısından bir çekim noktası olarak keşfedilmiş buldu. Sanat hayattan ne zaman koptu, sözler ne zaman bu kadar sertleşti ve neden söylenmekte gecikti? Sanat ne zaman ihraç edilmeye başlandı? İçerisi ve dışarısı arasındaki ayrım nasıl bu kadar keskinleşti? Ulus-devlet ve temsili meselesi aşılabildi mi? Bu tez, pozitif bir strateji olarak sanat, toplumsalın dolayımında nasıl bir tekilliği var edebilir ve hayatta neleri değiştirmeye adaydır, soruları çerçevesinde `90'larda Türkiye'de Güncel Sanattaki dönüşümleri açımlamaya çalışmaktadır.