Abstract
Bir bina kişi veya kurumlarca gerçekleştirilir ve topluma ait bir çevrede şekil bulur. Bina onu gerçekleştirenden bağımsız kullanıcılar ile etkileşime girer. Endüstrileşmenin başlamasıyla mimar ve müşteri ilişkisi yeni bir görüntüye bürünmüştür. Geniş kapsamlı tasarımlarda tasarı için ödeme yapan, çoğunlukla tasarıyı kullanacak müşteri değildir. Böylece, ödeyen müşteri ile kullanıcı müşteri farklılaşması olmuştur. Geçmişte aynı zamanda ödeyen müşteri olan kullanıcı müşteri ile mimarın dolaysız ilişkisi artık olmadığı gibi en önemlisi, kullanıcı müşteriler eskiye oranla daha farklı sınıftan ve hatta kültürdendir. Bu da tasarımla kullanıcı arasında dinamik bir etkileşim gerektirir. İşte mimarlık bu etkileşimi gerçekleştirir. Çevre, fiziksel ve topluma ait verileri ile karmaşık bir hal aldıkça mimarlık mesleğinin de sorumluluk ve idealleri değişmektedir. Mimarlık artık bir takım akımların peşinde değil; toplum, tabiat ve tarih açısından değerli çevrelerin korunması, ekonomik işletme, daha uzun kullanabilirlik gibi kavramların peşindedir. Bu kavramları bünyesinde barındıran en önemli kavram esnekliktir. Mimari tasarım yaklaşımlarında, sürekli değişme veya değişme ile sürekli uyumu amaçlayanlar, esnek yaklaşımlar olarak değerlendirilmektedir. Zaman kavramı ile mimarlığı bir araya getirmek, veri yetersizliği durumunun açığını kapatmak, mimarlık sürecinde kullanıcı katılımını sağlamak, teknoloji ile mimarlığı bir araya getirmek gibi nedenlerden ötürü mimari tasarım yaklaşımlarında esneklik ihtiyacı gündeme gelmektedir. Planlamada verilecek bir takım kararlar ile tasarımdaki esnekliğin, fonksiyonel ihtiyaç ve mimari çevre uyumunun kullanım sırasında sürekliliğinin sağlanması, teknik eskimenin karşılanabilmesi gibi kriterleri sağladığı görülmektedir. Pratikte ise bu yaklaşım sadece konut ve bilimsel araştırma binalarında ve çok kısıtlı örneklerde karşımıza çıkmaktadır. Bu örnekleri incelediğimizde her geçen gün esnekliğe olan ihtiyacın artığını görmekteyiz.