Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Açık Bilim, Sanat Arşivi
Açık Bilim, Sanat Arşivi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.MSGSÜ'de Ara
Türk zilleri
Özet
Yeryüzünün her yanında Türk zilleri" adıyla anılan, çekiçle dövülmek suretiyle oldukça inceltilmiş bir tür tunç alaşımından yapılan bu idiyofon enstrümanları, neolitik çağdan bu yana, Avrasya'nın çeşitli kültürlerinde kullanıla gelmişlerdir. Zillerin kullanımı sadece askeri müzik alanıyla sınırlı olmamıştır: "mehter" toplulukları, geleneksel olarak, yürüyüş yapan her türlü sosyal gruba hizmet etmişlerdir; örneğin, esnaf loncalarının mehterleri olurdu. Sözcüğün kökeni Ana Tanrıça'nın adı olan "meter" e dayanmaktadır. Ritüelierde sık-sık kullanımına rastlanan ziller, sadece sürekli vuruşlar içeren yürüyüş müziklerinde değil, ölçüsüz, konuşma ritimlerinin yapısına uygun, bazı resitasyonların dokusunda da yer almaktadırlar. Osmanlı döneminin yeniçeri ordularındaki mehterler, zil üretimi için büyük bir Pazar sağlamaktaydılar. 18.yy'da Avrupada yaygınlaşan Aydınlanma kavramı Osmanlılara "batılılaşma" hareketi ile geçmiştir. Bu hareket mehter müziğine düşmanca bir göz ile bakmış; 1826'da, bir fırsatını bularak, mehter müziğine ilişkin herşeyi yok etmiştir. Bunun sonucu olarak ta, t ürk zillerinin yerel pazarı hemen hemen yok olmuştur. 20. yüzyılın başlarında, zil üretiminin öncüsü Zilciyan ailesinin bir bölümü A.B.D'ye yerleşmiştir. İstanbul'da kalan Zilciyan'lar da, geleneksel yöntemlerle ürettikleri zilleri A.B.D'nin çekici pazarına ihraç etmeye başlamışlardır. Ama, 1970'li yıllarda A.B.D'deki akrabalarından gelen, "Artık zil ithal etmeyeceğiz" yolundaki bir haber, Türkiye'deki el yapımı zil geleneğine bir darbe vurmuştur. Yüzyıllardır, Ortaçağ'ın lonca sistemine göre, babadan oğula geçerek süren bu gelenek tarihe karışma noktasına gelmiştir. A.B.D'deki "Zilciyan" firması da, çekiçle döverek yapan geleneksel üretimi bir kenara bırakarak, bilgisayar tekniği ile üretim yapmaya başlamıştır. 1980'lerde, Türkiye'deki zil imalâtı yeniden büyük bir atılıma girmiştir. İlk olarak, "İstanbul Zil" adı altındaki tek bir firma bu atılımı gerçekleştirerek, Zilciyan ustalarından gördükleri lonca sistemini yenidenIll canlandıran bir tarzda, zil üretimine girişmiştir. 1996'dan itibaren ise, "istanbul Zil'de yetişip, sonra buradan ayrılan, fakat, ustalarının "makine zilleri hiçbir zaman el yapımı ziller ile boy ölçüşemez" görüşünü paylaşan birçok zil ustası, bu geleneği sürdürmek için adeta bir seferberliğe girişerek, kendi zil atölyelerini açmışlardır. Günümüzde, "İstanbul Agop", "İstanbul Mehmef, "Bosphorus", ve "Turkish9 adlan altında, dört el yapımı zil atölyesi vardır. Bu dört firma, bu kez, kapitalist bir işletmecilik anlayışı ile, fakat, iç yapılarında, yine babadan oğula geçen lonca sistemini benimseyerek, zil üretimi yapmaktadırlar. Bir çeşit "Asya Kapitalizmi" denilebilecek bu yapı içinde, dört firma arasında büyük bir rekabet söz konusudur. Geleneksel yöntemlerle zil yapan bütün ustalar önlerindeki pazarın sınırsız olduğunu, bugünkü üretimin on katı zil üretseler bile, alıcıların onları kapışacağını dile getirmektedirler. Bu araştırmada, bu görüşten yola çıkılarak, el yapımı zil üretiminin sanayisel üretime yenik düşüp düşmeyeceği sorusunun yanıtlanmasına çalışılmıştır.
Bağlantı
https://hdl.handle.net/20.500.14124/4706https://kutuphane.msgsu.edu.tr/yordam/?p=1&alan=kunyeDemirbasKN_str&q=0045064
Koleksiyonlar
- Sosyal Bilimler Enstitüsü [1783]