Özet
Bizans'ın başkenti olan Konstantinopolis (İstanbul)in 1204-1261 yılları arasında yaşadığı Latin istilası ve sonrasında gelen ekonomik bunalımlar ile, 15. yüzyıla gelindiğinde, eski görkeminden çok uzakta olduğu görülür. 1453 Yılında şehrin fethinin ardından ise, atanan bir valinin kontrolünde, devlet yönetiminde söz sahibi olan bürokratlar, fethe katılan askerler, savaş mensupları, tasavvuf ehli kişiler ile ülkenin diğer önemli kentleri Bursa ve Edirne'den gelen tüccarlar, kamusal yapıların onarımı ve ihtiyaç halinde devletin maddi imkanlarını da kullanarak, hızlı bir yapılaşma sürecine girişmişlerdir. Bu süreçte, özellikle mahalle ölçeğinde ibadet birimi olan mescitlerin, kente yerleşimin sağlanmasında belirleyici olduğu görülür. Haliç kıyısında Attar Hacı Halil Mescidi ile başlayan yapılaşma, ticaretin yoğunlaştığı bölgeler ile, bu merkezlere açılan caddeler boyunca ve yerleştirilen nüfusun yoğunlaştığı yerlerde, kısa zaman süreci içinde, ülkenin diğer önemli merkezlerinden farklı mimari üslupta, örnekler ortaya koymuşlardır. İstanbul'un Türk şehri kimliğini kazanması, Fatih ve vezirlerinin inşâ ettirdiği külliyeler ve saray ile sağlanmıştır. Ayrıca bu külliyeler ile, vakfiye kayıtlarında ve bugün de kullanıldığı şekliyle, kent içinde semtler doğmuş, böylece günümüzde de önemli ölçüde korunan, İstanbul'un mahalli teşkilatlanması sağlanmıştır. Tezimizde, günümüze ulaşan ve kaynaklarda belirtilen şekliyle 79 mescit incelenmiş diğer Osmanlı 15. yüzyıl örnekleriyle şehirleşme bağlamında karşılaştırmalar yapılarak dönemin İstanbul mescidlerinin plan ve fotoğraflarla desteklenen katalogu hazırlanmıştır. İncelediğimiz Fatih dönemi mescitleri, başlıca üç gruba ayrılır. Bunlardan, Bizans şapellerinden mescide çevrilen örnekler, ilk grubu oluşturur. Fatih döneminde inşâ edilerek plan şemasını koruyan örnekler ile, özellikle 19. yüzyılda, yangınlar ve depremlerle yok olan 15. yüzyıl yapısının yerine, plan şeması ve mimarisi dönemin üslubuna uygun olarak değiştirilen mescitler, diğer grupları oluşturmaktadır.