Özet
Sınıra ilişkin kavramların fenomenolojik açıdan incelendiği bu çalışmada, terminolojik bir hattı takip edebilmek adına Antik Yunan düşüncesindeki sınır- kavrayışları başlangıç noktası olarak tercih edilmiş ve bu kavramların sunduğu imkânlar, çağdaş filozofların sanat ve sınır düşünceleri bağlamında ele alınmıştır. Tez boyunca kullanılan σύνορος [synoros] kavramı, ilişkisel bir ontolojik yaklaşım sergileyen düşünürlerde varolanlar arasındaki kesişim noktalarına; πέρας [peras], varolanın Varlığının görünür kılınması anlamında bir şeyin sahip olduğu kendine has limitlere; ὅρος [horos], kesişimsel olmayan mutlak sınırlara; ὅριον [horion] ise antropolojik sınırlarla inşa edilmiş alan kapatmalara işaret etmektedir. Kavramlar arasındaki ayrımlar, sınırın anlamının açıklık alanı olarak düşünülmesini sağlamıştır. Nitekim, Jacques Derrida'nın Aporias metninde geçen horotik alan kapatmaların (problematik kapatma, kavramsal sınırlama ve antropolojik sınır) beslendiği ontolojik ve diyalektik ikiciliklerin ilişkisel olmayan ontolojik bir yaklaşım sergiledikleri ve özgücülüğün aksine varolanlardaki imkânların sanat yoluyla açığa çıkarılabileceği öne sürülmüştür. Öte yandan, çağdaş filozofların sınır-düşüncelerinin sanat yapıtlarına etkisi tartışılırken sanat yapıtındaki sınır imgelerinin de çağdaş filozofların düşüncelerinde yarattığı etkiler ilişkisel bir perspektiften değerlendirmeye alınmıştır. Sınır kavramına ilişkin sanatın sunduğu açıklık alanından ve yeni düşünce imgelerinden ilhamla perasvari limitler ve synorotik karşılaşmalar paranthrōpos'un açılışıyla ilişkilendirilmiş ve karşıtlıkları bozarak kesişimsel bir ontoloji sunan bu kavrayışların sanat yapıtıyla görünüşe çıktığı iddia edilmiştir. Bu bağlamda, çağdaş filozoflarda karşımıza çıkan dinamik limit, limitrofi, sympoiesis ve dünyanın teni kavramsallaştırmalarının synorotik kesişimleri mümkün kıldığı öne sürülmüş ve horotik olmayan bu mefhumların sanat yapıtıyla ilişkisi tartışılmıştır. Resim sanatına ek olarak yazınsal uzam üzerinden de synorotik karşılaşmaların olanakları üzerinde durulmuş ve dilin insandan başka olanlarla birlikte-örüldüğü fikri, zoopoetika çerçevesinde ele alınmıştır. Sonuç olarak bu çalışmada vurgulanan ve en temelde üç farklı sınır-düşüncesini yansıtan kavramların hayvan ve bitki çalışmalarına ontolojik bir zemin sağlaması amaçlanmış ve yaşamı, peratik limitlerle ve bu limitleri dinamik kılan synorotik karşılaşmalarla örmenin insandan başka olanlarla şiddetsiz bir şekilde ilişkilenmeyi olanaklı kılabileceği ileri sürülmüştür.