Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Açık Bilim, Sanat Arşivi
Açık Bilim, Sanat Arşivi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.MSGSÜ'de Ara
1947'den günümüze Türkiye sinemasında çocukluk: Sosyolojik bir analiz
Özet
Çocukluk çağlar boyunca birbirinden farklı hatta kimi zaman tamamen zıt biçimlerde anlamlandırılmıştır. Antik Yunan'da kısmen de olsa çocuklara yönelik bir pedagoji anlayışından bahsedilebilirken Orta Çağ'da çocuklukla yetişkinlik arasındaki mesafe azalmış ve çocuklar, bebeklik çağından çıkar çıkmaz iş hayatına katılmışlardır. Bu nedenle pek çok tarihçiye göre Orta Çağ'da günümüzdeki gibi bir çocukluk kategorisi mevcut değildir. Orta Çağ'daki sanat eserlerini inceleyen tarihçi Philip Aries, çocukluk kategorisinin yokluğu iddiasını büyük ölçüde bu sanat eserleri üzerinden temellendirmiştir. Ancak modern kurumlar ve özellikle okur yazarlığın ortaya çıkması, çocuklukla yetişkinlik arasındaki mesafeyi arttırmış ve çocukluk korunaklı bir dönem haline gelmiştir. Bu nedenle geleneksel sosyolojik düşünce modern kurumların çocukluğu inşa eden işlevine odaklanmıştır. Bu tarihsel mirasın ışığında çocukluk sosyolojisi 1980'li yıllarda bağımsız bir çalışma alanı haline gelmiş ve özellikle 1990'lı yıllarda yaygınlaşmıştır. Yeni çocukluk çalışmaları, çocukluğu ebeveynlerin doğal uzantısı olan pasif özneler olarak gören geleneksel anlayışı sorgulamış ve çocukları özgün sermayeleri ve katılımlarını öne çıkararak analiz etmeye başlamışlardır. Öte yandan çocukluğun, kolaylıkla geride bırakılabilen bir dönem olmadığı ve yetişkin hayatını etkilemeye devam eden niteliği de göz önünde bulundurulmuştur. Çocukluğun disiplinlerarası çalışmalar çerçevesinde değerlendirilmesi düşüncesi ortaya çıkmıştır. Sinema ise 1800'lü yılların sonunda ortaya çıkmış ve günümüze kadar toplumsal hayatı ve farklı dünyaları tanıma, anlamlandırma ve yorumlama biçimlerinden biri haline gelmiştir. Sinema, kuruluşundan günümüze yaygın biçimde çocuk imgesinden yararlanmıştır. Yetişkinlere yönelik filmlerin çocukluğa yoğun biçimde başvurması, çocuklukla yetişkinlik arasındaki mesafeyi azaltan bir etki yaratmıştır. Pek çok ünlü yönetmen, ilk filmlerinde çocuk karakterlerle çalışmayı tercih etmiştir. Öyle ki dünya sinema akımlarının pek çoğu çocuk oyuncuların başrolde oynadığı filmlerle simgeselleşmiştir. Hatta pek çok ulusal sinema, belli türden bir çocuk imgesiyle özdeşleşmiş ve çocukluk özellikle ulusal alegorilerin bir parçası olagelmiştir. Çocuk gözüyle anlatmak veya çocuk bakışı gibi tabirler, filmlerin güçlü içeriğine ve etkili biçimlerine işaret etmeye başlamıştır. Türkiye sinemasında da kuruluşundan bugüne çocukluk, merkezi ve kritik bir işleve sahiptir. Bourdiecü anlamda çocukluk, yönetmen habitusunun bir ürünü olarak hem sinema alanının yapısal bir unsurudur hem de filmlerin aktif bir öznesidir. Sinemadaki çocukluk, bu nedenle toplumsal dönüşümlerin ve kırılmaların aktarıldığı bir beden haline gelmiştir. Bu çalışma, öncelikle Türkiye sinema tarihini, barındırdığı çocuk imgeleri açısından yeniden dönemselleştirmeyi denemektedir. Sinema sektörünün oluşmaya başladığı 1947 yılından günümüze kadar, çocukluğun ne şekilde sinema alanına girdiği ve neyi anlatmak için devreye sokulduğu analiz edilmiştir. Bourdieu'nün alan analizi çerçevesinde sinema alanının çocuklukla ilişkisi ortaya konulmuştur. Yeni çocukluk sosyolojisinin çocukluğu aktif katılımıyla ve özerkliğiyle değerlendirdiği düşünüldüğünde, Türkiye sinemasında çocuk bakışının, çocuğun potansiyelinden istifade ettiği ve çocukluğun zayıflığının sinema filmlerinde bir güce dönüştüğü ortaya konmuştur. Bu nedenle sinema filmlerinde çocukluğun en çok görünür olduğu yaygın mekanlar ortaya konmuş ve çocukluğun bu mekanlarla gerçekleştirdiği etkileşim analiz edilmiştir. Yanı sıra çocukluğun normları aşındıran ihlal edici pratiklerinin işlevi de hesaba katılmıştır. Böylelikle bu çalışma Türkiye sinemasında 1947'den günümüze çocuk karakterlerin yer aldığı sinema filmlerini incelemiş ve sinema alanının çocuklukla kurduğu yapısal ilişkiyi ve çocuğun bir özne olarak sinema filmlerindeki deneyimlerini Bourdieu sosyolojisinin alan, sermaye ve habitus kavramlarından istifade ederek ilişkisel ve disiplinlerarası bir biçimde analiz etmiştir.