Özet
Siyasi partiler geçirdikleri tüm dönüşüme rağmen 200 yıldan fazla bir süredir siyasetin ana aktörlerinden biri olma iddiasını sürdürüyor. Bu dönem içerisinde belki de en fazla eleştirilen siyasal kurumlardan biri oldukları halde, ana formlarını korumaya devam ediyorlar. Siyasi partiler üzerine yapılan çalışmaların, partileri üyeleri, finansmanı ve sınıfsal karakteri doğrultusunda çeşitli modellere ayırdığını görüyoruz. Ancak bu modeller partiler arasında çeşitli alanlarda gerçekleşen mübadeleleri ve partilerin kendi tarihlerindeki geri dönüşleri görünmezleştiriyor. Siyasi partileri alt başlıklar üzerinden ele alan çalışmalara baktığımızda ise; partilerin seçmenlerle ve toplumsal hareketlerle ilişkisi, seçim kampanyaları, lider özellikleri, yerel örgütleri, finansmanı, teknolojik yeniliklere uyum sağlama kapasitesi ve parti içi demokrasi çerçevesinde özetleyebileceğimiz çeşitli konu başlıkları öne çıkıyor. Bu çalışmalarda iki ortak özelliğin, siyasi partileri majör siyasi aktörlerin siyaset üretim alanı olan formel siyaset ekseninde ve kamusal faaliyet üreten kapalı yapılar olarak ele alması olduğunu söyleyebiliriz. Partilerin örgütsel siyaseti üzerine yapılan çalışmalar ise, bu alanda çalışmanın teknik ve politik güçlüklerinin de etkisiyle, partilerin yazılı metinleri, kamuoyu etkinlikleri ve parti içi rekabete odaklanan parti içi demokrasi tartışmalarından öteye gidemiyor. Siyasette anlamı inşa eden ideolojik, kurumsal ve kişisel kesişimleri yakalayabilmek, örgütsel ve formel siyaset arasındaki etkileşimleri görebilmek için, bu çalışmada, feminist kurumsal antropoloji metodolojilerinden ve mikro-politika perspektifinden faydalanıyorum. Ailesel hiyerarşi, ilişki ve emek süreçlerinin partilerin örgütsel yaşamında nasıl yeniden üretildiğine, partililerin formel, örgütsel ve kişisel alanlardaki kopuklukları hangi mekanizmalarla tolere etmeye çalıştığına bakıyorum. Tezin dayanağını oluşturan, TBMM'deki ve parti merkez örgütlerindeki partililerle gerçekleştirilen 58 görüşmeden oluşan alan çalışması, farklı ideolojik geleneklere sahip beş partinin örgütsel siyasetlerinde birleştiği ve ayrıştığı alanları ortaya koyuyor. Formel ve örgütsel siyasi alanda hakim olan gücün siyaseti eril dinamiklere yaslanarak ayakta dururken, özel-kamusal ikiliğinden yükselen siyasi formlar, kamusal alanı erilliğin değerleriyle donatıyor. Erilliğin siyasete bu denli gömülü olması, feminizmin siyasete temsil siyaseti ötesinde müdahalesini de kurucu bir bir etkinlik olarak işaret ediyor. Yanı sıra, mikropolitik alandaki anlatılar, yaşamsal değerlerden doğan bir siyaset olarak tarif ettiğim "yaşamın siyaseti"nin olanaklarını barındırmaya devam ediyor.