Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Açık Bilim, Sanat Arşivi
Açık Bilim, Sanat Arşivi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.MSGSÜ'de Ara
Türkiye'de yakın geçmişin mimari mirasının korunması üzerine bir yaklaşım önerisi
Özet
Koruma bilimi, geçtiğimiz yüzyıldan bu yana farklı disiplinler ve çağın değişen koşullarının etkisiyle sürekli bir gelişim halindedir. 20. yüzyıl boyunca mimari mirasın korunmasına yönelik sistematik yaklaşımlar geliştirilirken, miras tanımının kapsamı da genişlemiştir. 20. yüzyılın son çeyreğinde modern mimarlık mirasının korunması önemli bir konu olarak gündeme gelmiş, bunun sonucunda sadece mirasın “neden” korunması gerektiği değil, aynı zamanda koruma yaklaşımının “nasıl” olması gerektiği de tartışılmaya başlanmıştır. Başta modern mimarlık mirasının korunması olmak üzere, genel olarak 20. yüzyılın mimari birikiminin korunmasına dair çalışmaların son 30 yıldır artış gösterdiğini de belirtmekte yarar vardır. Yakın geçmişin mirasının korunması gerektiği ve bu korumanın nasıl gerçekleşeceği, alanın önemli bir meselesine dönüşmüştür. Uluslararası alanda bu konuya dikkat çeken 100’ü aşkın bilimsel etkinlik gerçekleştirilmiştir. İlk örneğini Brasilia şehri ile 1980’li yıllarda gördüğümüz modern mimarlık mirasının Dünya mirası listesindeki temsili ise bugün 40’a yakın sayıya ulaşmıştır. Türkiye’de ise özellikle 2000’li yılların başından itibaren yakın geçmiş konusu koruma alanında ilgi gören bir mesele olmaya başlamıştır. 21. yüzyıla gelindiğinde “yapının inşa edildiği tarih” ile “miras olarak kabul edildiği tarih” arasındaki sürenin kısaldığı görülmektedir. Buna örnek verilecek olursa; Avusturya’da Liaunig Müzesi (2008) inşasının üzerinden henüz 4 yıl geçmişken, Azerbaycan’daki Haydar Aliyev Kültür Merkezi (2012) açılışından 2 yıl sonra tescil edilmiştir. Türkiye’de ise en genç kültür varlığı 2017’de tescil edilen B2 Evi (2001)’ dir.
Yakın geçmişin mimari mirasının korunması önemli bir mesele olarak değer görse de bu alandaki tartışmalar her geçen gün artmakta ve çetrefilli hale gelmektedir. Bu denli zengin bir kuramsal birikimin yanında, mirasın sosyal, ekonomik ve kültürel boyutları düşünülerek, küresel politikalar ve geniş mevzuatların söz konusu olduğu günümüzde daha geniş kapsamlı bir değerlendirme ve derinlemesine bir analiz yapma ihtiyacından söz etmek mümkündür. Bu doğrultuda tez çalışmasında Türkiye’de yakın geçmişin mimari mirasının korunması konusunda karşılaşılan güçlüklerin anlaşılması ve bunlara karşı bir yaklaşım sunarak öneri geliştirilmesi amaçlanmaktadır.
Yakın geçmişin mimari mirası ifadesinin uluslararası koruma alanında kapsamı net olarak tanımlanmamıştır. Bu nedenle mirasın tanımlandığı zaman aralığı ile değerlendirmenin hangi kriterler çerçevesinde gerçekleştirildiği, uzmanların subjektif görüşleri gibi etmenlerin her biri bu tanımın farklı şekillerde yeniden üretilmesine ve haliyle çeşitlenmesine yol açmaktadır. Tez kapsamında yakın geçmişin mimari mirasının nasıl ele alınacağı konusunda belli bir çerçeve çizilmesi gerekmektedir. Bunun içinse, geçmiş zamanın kavramının kişiselliği göz önüne alınarak yakın geçmişin mirası ifadesi hatırlanan geçmiş ile ilişkilendirilmiş, zaman sınırı 1945 ve 2023 tarihleri arasında üretilmiş eserler olarak tanımlanarak çalışmanın odağı bu bağlamda sınırlandırılmış ve kesinleştirilmiştir.
Tez çalışması kapsamında çoklu stratejilerin kullanılmasına olanak tanıyan, uygulama esnasında elde edilen verilerin mevcut teoriler ile bir arada ele alınarak yeniden teori geliştirmeye fırsat veren bir yaklaşım olarak “uyarlayıcı teori” yöntemi benimsenmiştir. Sosyoloji alanında teori ve pratik arasındaki ikiliğe çözüm olarak geliştirilen uyarlayıcı teori, koruma alanındaki değişimin hem kuramsal hem de
xxiv
uygulamadaki karşılıklarının anlaşılması ve geleceğe yönelik bir değerlendirme yapılabilmesi için uygun bir metodolojik perspektif sunmaktadır. Yakın geçmişin mimari mirasının tanımını yapmak ve çerçevesinin çizilmesini sağlamak için değinilmesi, araştırılması ve bir konsensusa varılması gereken meselelerin sayıca çokluğu ve konu bakımından çeşitliliği nedeniyle, bu alanda yapılan bu araştırma çoklu stratejilerin kullanılmasını zorunlu kılmıştır. Bu doğrultuda araştırma süresince içerik analizi, teorik örnekleme ve anahtar görüşmeler, kodlama gibi stratejilerden yararlanılmıştır.
Tez çalışmasında yakın geçmişin 1945-2023 ile sınırlandırılması içerisinde bulunduğumuz çağı kendi koşul ve gereklilikleri açısından irdelemeyi gerekli kılmıştır. Bu doğrultuda Türkiye’de ve dünyada sanat akımları, mimarlık üretimi ve kuramları, koruma kuramı siyasi koşullar, koruma ile ilgili mevzuat ve bilimsel gelişmelerin bir arada değerlendirilebileceği kapsamlı bir zaman çizelgesi oluşturulmuştur. Bununla eş zamanlı olarak Türkiye’de ve dünyada koruma kuramının gelişimi, çağdaş teoriler, güncel mevzuat ve kuramsal tartışmalar üzerine içerik analizi gerçekleştirilmiştir.
Çağdaş koruma kuramının yakın geçmişin mimari mirasına bakışının irdelenmesi amacıyla öncelikle bugün koruduğumuz nesnenin oluşum süreci ve buna paralel gelişen koruma alanındaki kuramsal birikimin bir arada değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Koruma kuramının bakışı “neyi koruruz” ve “nasıl koruruz” olmak üzere iki temel soruya indirgenmiş ve bu sorular doğrultusunda kurgu oluşturulmuştur. Koruma kuramının gelişim sürecinin aktartılması için kronolojik bir anlatım benimsenmiştir. Yakın geçmişin mimari mirasının güncel kuram ve pratikler açısından irdelenmesi amacıyla “yakın geçmişin mimari mirasını farklı kılan nedir?” sorusu temel alınarak literatürde öne çıkan görüşler analiz edilmiştir. Bu görüşlerin ortak noktaları “miras kabulü, koruma ölçütleri ve değerler”, “özgünlük”, “yaşamını sürdürme kapasitesi ve performans” ile “korumada öne çıkan bir aktör olarak mimar” olmak üzere 4 ayrı kategoride ele alınmıştır.
Yakın geçmişin mimari mirasının miras olarak kabulü konusunda öne çıkan ilk noktanın uluslararası alanda koruma ölçütleri arasındaki farklılık olduğu görülmektedir. Zaman ölçütü önemli bir unsur olarak dikkat çekmekle birlikte, günümüzde bu ölçütün miras değerleri karşısında daha geri planda olduğunu söylemek mümkündür. Çalışma kapsamında ayrıca yakın geçmişin mimari mirası için öne çıkan kültürel miras değerleri bir içerik analizi yapılarak tespit edilmiştir. Özgünlük konusunda modern mimarlık mirası ile başlayan tartışmaların yakın geçmişin mimari mirası için de söz konusu olduğu anlaşılmaktadır. Tasarım özgünlüğünü malzeme özgünlüğünden üstün kabul eden görüşün uluslararası alanda da rekonstrüksiyonu meşrulaştırmak için kullanılabildiği görülmektedir. Öte yandan bu anlamdaki rekonstrüksiyon eyleminin Türkiye’de karşı karşıya olduğumuz yıkıp yeniden inşa etmek anlayışından farklı olarak uluslararası literatürde kısmi rekonstrüksiyonlar ve çoğunlukla malzeme ve detay değişiklikleri açısından tartışıldığı görülmektedir. Yakın geçmişin mimari mirasının koruma süreçlerinde mimar hem tasarımı gerçekleştiren müellif olarak hem de tasarlanmış bir esere müdahale eden aktör olarak öne çıkmaktadır. Özellikle müellif mimarın koruma süreçlerindeki rolü, mimarların kendi eserlerine yaklaşımları ve farklı yaklaşımların mimari mirasın korunması ile ilişkisi açısından tartışılmıştır.
Yakın geçmişin mimari mirasının Türkiye özelinde değerlendirilmesi amacıyla mirası oluşturan mimari birikimin kapsamı, oluşum süreci ve koruma alanındaki gelişmeler
xxv
incelenmiştir. 1945- 2023 arasında Türkiye’de nitelikli yapı stokunun oluşumunu etkileyen sosyal, ekonomik, siyasi ve teknolojik koşullar irdelenmiş ve yakın geçmişin mimari mirasının üretildiği zaman aralıklarına göre 1945-1960 arası (1. Dönem), 1960-1980 arası (2. Dönem), 1980-2000 arası (3. Dönem) ve 2000-2023 arası (4. Dönem) olmak üzere 4 dönemde ele alınabileceği sonucuna varılmıştır.
Söz konusu dönem aralıklarında Türkiye’de üretilen mimarinin miras olarak kabulü ise yasal zemin ile bilimsel ve kültürel zemin olmak üzere iki açıdan ele alınmıştır. Yakın geçmişin mimari mirası koruma mevzuatı açısından değerlendirildiğinde ölçütlerdeki belirsizlik dikkat çekmiş, ancak yasal zemine daha geniş bir perspektiften bakıldığında kültürel miras politikalarının farklı politikalarla ilişkisinin koruma açısından çelişki oluşturabildiği görülmüştür. Bunun yanı sıra, koruma mevzuatının farklı yasalarla ilişkileniş biçimlerinin yakın geçmişin mimari mirasının korunması açısından belirsizlikler taşıyabildiği anlaşılmaktadır. Bu konuda en dikkat çekici olan kültür varlığı yapılarda eser sahibine değişiklik yapmayı reddetme yetkisi tanıyan Fikir ve Sanat Eserleri Kanunudur. Bilimsel ve kültürel açılardan miras kabulü toplumun mirasa bakışı ve bu konuda farkındalık oluşturmayı amaçlayan bilimsel örgütler bağlamında ele alınmıştır.
Çalışma kapsamında yakın geçmişin mimari mirasının korunması üzerine dünyadan ve Türkiye’den örnek koruma süreçleri irdelenmiştir. İkinci ve üçüncü bölümlerde paylaşılan süreçler üçüncü bölümün sonunda bir arada değerlendirilmiştir. Örnekler benzerlikleri açısından değerlendirildiğinde dünyada ve Türkiye’de politik amaçların koruma süreçleri üzerindeki etkilerinin ne denli büyük olabildiği ortaya çıkmıştır. Siyasi karar vericilerin etkinliğinin yanı sıra kültürel değerler ve ekonomik değerlerin çatıştığı, özellikle yakın geçmişin birikimi söz konusu olduğunda ise bu çatışmada ekonomik değerlerin öncelik kazanabildiği görülmektedir. Bu durumun koruma alanında en gelişmiş ülkelerde dahi görülmesi, aslında meselenin küresel boyutunu ortaya koymaktadır.
Bu bilgilerin ışığında Türkiye’de yakın geçmişin mimari mirasının koruma süreçlerinin sistematik biçimde ele alınabileceği bir irdeleme yöntemine başvurulmuştur. Mevcut koruma mevzuatı ve çağdaş koruma kuramının bir arada değerlendirilebileceği “ideal” koruma süreci akış diyagramı aracılığı ile şemalaştırılmıştır. Oluşturulan şemaya göre koruma süreci, öncelikle mirasın kültür varlığı olarak tescil edildiği “tanımlama” adımının ardından, temel alınan esaslı onarım yaklaşımı doğrultusunda “araştırma ve belgeleme”, “mevcut durumun değerlendirilmesi”, “koruma müdahalesi için planlama” ve “uygulama” adımlarının gerçekleşmesi ile tamamlanmaktadır. Tanımlama aşamasında tescil kararları üzerinden yapılan irdelemede, karar süreçlerinde öznellik ve tescil kararlarının sürekliliğinin sağlanamaması konuları dikkat çekmiştir. Diğer adımlar değerlendirildiğinde ise karşılaşılan zorlukların yakın geçmişin mimari mirasına özgü olmadığı ancak bu miras söz konusu olduğunda benzer sorunların farklı boyutlarda ortaya çıktığı görülmektedir. Öte yandan, özellikle 1980-2000 arası ve 2000 sonrasında üretilmiş, henüz esaslı onarıma ihtiyaç duyulmayan yakın geçmişin mimari mirasının korunması açısından sistemsel bir eksiklikten söz etmek mümkündür.
Tez çalışmasında elde edilen kuramsal bilgiyi aşağıdan-yukarıya bir modelle, alandaki uzman ve uygulayıcıların bakış açıları ekseninde değerlendirmek amacı ile bir alan araştırması gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de mimarlık üretimine katkı sağlayan tasarımcı kimliği ile öne çıkan mimarlar, koruma uzmanı mimarlar ve mimarlık
xxvi
kuramcılarının katılımları ile gerçekleştirilen araştırmada, farklı bakış açıları kuramsal ve yaklaşımsal açılardan değerlendirilmiştir.
Çağdaş koruma kuramı ve Türkiye’deki pratikler üzerine bütüncül bir değerlendirme yapıldığında, benimsenen koruma yaklaşımlarının yakın geçmişin mimari mirasının korunmasını etkileyen en temel unsur olduğu sonucuna ulaşmak mümkündür. Türkiye’de koruma mevzuatı kapsamında konvansiyonel yaklaşım benimsenmekte, uluslararası koruma alanında ise değer temelli yaklaşım yaygın olarak kabul görmektedir. Konvansiyonel yaklaşım, mirasın belirli ölçütler doğrultusunda tescil edildiği “tanımlama” adımının ardından, “belgeleme”, “değerlendirme” ve “koruma müdahalelerinin planlanması” aşamalarından; değer temelli koruma yaklaşımı ise mirası önemli kılan değer ve niteliklerin belirlendiği “veri toplama” ve “önem değerlendirmesi” adımlarının ardından mirasın kültür varlığı olarak tescil edilmesi, sonrasında “değerlendirme” ve “koruma planlaması” adımlarından oluşmaktadır. İki yaklaşım arasındaki temel farklardan biri ise konvansiyonel yaklaşımda 20-30 yıl gibi zaman aralıklarını kapsayan müdahaleler hedeflenirken, değer temelli yaklaşımda 5 ila 10 yıllık periyodlar için planlama anlayışının benimsenmesidir.
Türkiye’de koruma yasaları çerçevesinde tanımlı onarım yöntemlerinin dışında, tekil mirasın geleceğe ulaşması için koruma uzmanlarınca oluşturulacak bir planlama veya yönetim sistemine olanak tanıyan altyapının eksikliğinden söz etmek mümkündür. Bu doğrultuda, uluslararası yaklaşımlar ve araştırma çıkarımları irdelenmiş, Türkiye’de yakın geçmişin mimari mirasının korunması için değer temelli koruma anlayışının benimsendiği bir yaklaşım önerilmiştir. Önerilen koruma yaklaşımı “tanımlama”, “veri toplama”, “değerlendirme”, “koruma yönetim planı oluşturulması” ve “uygulama” olmak üzere 5 aşamadan oluşmaktadır.
Yakın geçmişin mimari mirasının kültür varlığı olarak tespit ve tescilinin gerçekleştirildiği tanımlama aşamasında, mirasa dair verilerin toplanarak önemin ortaya koyulması adımları yer almaktadır. Önemin ortaya koyulması sırasında nesnel bir değerlendirme yapılabilmesi için çalışma kapsamında koruma ölçütleri ve kültürel miras değerleri önerilmiştir. Veri toplama aşamasında, mirasın fiziksel durumuna dair tespitler, paydaş ve kaynakların belirlenmesi ve işveren ve paydaşların talep ve beklentilerinin tespit edilmesi adımları yer almaktadır. Bu aşamada yerel ve ulusal ölçekte yasal mevzuatın miras bağlamında değerlendirilmesi önem taşımaktadır. Değerlendirme aşamasında ise mirası somut ve somut olmayan tüm değerleri ile anlaşılmasının hedeflendiği önem değerlendirmesi adımı yer almaktadır. Bu adımın ardından kabul edilebilir değişim sınırlarının belirlenmesi ve GZFT analizinin yapılması önerilmektedir. Koruma yönetim planı oluşturulması aşaması, önceki aşamalarda elde edilen verilerin mirasın korunması için geliştirilecek politika ve stratejilere dönüştürüldüğü süreçtir. Bu aşama öncelikle mirasa dair verilerin değerlendirilmesi, ardından koruma politikalarının belirlenmesi ve koruma eylem planlarının oluşturulması adımlarından oluşmaktadır. Önerilen koruma yaklaşımının son aşaması ise uygulamadır. Uygulama aşaması yönetim planının, oluşturulan eylem planı doğrultusunda uygulanmaya başlanması ve bu süreç boyunca gerçekleştirilen her türlü çalışmanın izlenme ve geri bildiriminin sağlanması adımlarından oluşmaktadır.
Tez kapsamında önerilen koruma yaklaşımı, belirlenen örnek vaka olan Sancaklar Camisi üzerinde irdelenmiştir. 2013 yılında inşası tamamlanan Sancaklar Camisi mimar Emre Arolat tarafından tasarlanmıştır. Henüz inşa aşamasındayken ulusal ve uluslararası alanda mimarlık çevrelerinin dikkatini çekmiş olması yapıyı çağdaş mimarinin nitelikli örneklerinden biri haline getirmiştir. Çalışma kapsamında yapıyı
xxvii
özgün kılan niteliklerinin kültürel miras değerleri bakış açısı ile tanımlanarak sürdürülebilir bir koruma sağlanması için koruma yönetim planı oluşturulmuştur.
21. yüzyılda öne çıkan sürdürülebilirlik anlayışı çerçevesinde mimarlık üretiminin ağırlıklı olarak mevcut yapı stoğunun üzerinden ilerlemesi öngörülmektedir. Yapılı çevrenin en kalabalık katmanını oluşturduğu söylenebilecek yakın geçmişin mimari mirasının korunması ve yeniden değerlendirilmesi sınırlı kaynaklara sahip gezegenimizin sürdürülebilirliğin sağlanması açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Mevcut yapı stoğunun tarihsel ve kültürel değer açısından anlam ve önemi çerçevesinde korunarak gelecek kuşaklara aktarılması sadece kültür mirasının korunması değil, aynı zamanda kentsel peyzajın sürekliliğini sağlayarak, sürdürülebilir bir tasarım anlayışının hayata geçirilmesi potansiyelini de taşımaktadır. Korunmaya değer eserlerin çoğaldığı günümüzde, mimarların koruma uzmanı mimarlarla iş birliği bu açıdan önemli gözükmektedir. Mimari koruma alanındaki bilimsel birikimin sürdürülmesi bu sayede farklı uzmanlık alanlarından aktörlerle gerçekleştirilebilir. Bu iş birliği çerçevesinde mimari koruma ve tasarım pratiklerinin karşılıklı bir şekilde sürdürülerek kuşaklar ve çağlar boyunca kaynakların verimli kullanımını sağlayan bir mimari üretim pratiği inşa edilebileceği düşünülmektedir.
Koleksiyonlar
- Fen Bilimleri Enstitüsü [439]