Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Açık Bilim, Sanat Arşivi
Açık Bilim, Sanat Arşivi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.MSGSÜ'de Ara
Günümüz sanatında malzeme olarak kullanılan doğal varlıkların sanat yapıtına dönüşümü
Özet
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana, insan yaşadığı çevre ile sürekli mücadele ve etkileşim içinde bulunmuştur. Tarih öncesi çağlardaki insanın doğaya bakış açısı ve yorumlayış biçimi, insan ve doğa ilişkisini anlamlandırabilmek için ışık tutabilmektedir. İnsanın çevresinde şahit olduğu olayları ve gözlemlerini, yontu ya da desen yoluyla belgeleme isteğinin gereksinimler sonucu ortaya çıktığı görülmektedir. Sanatın işlevsel rolü tarihsel süreçte evrimleşerek farklı formlarda gün yüzüne çıkabilmiştir. İnsan ve doğa ilişkisi, insanın çevresiyle etkileşimini, doğanın estetik güzelliğini, vahşi ve ilkel yönünün onun üzerindeki etkisini yansıtan birçok sanat eserinde kendini göstermektedir. Sanat tarihindeki çeşitli dönemlerde bu ilişkinin nasıl yansıtıldığını ve nasıl evrildiğini anlamak önemlidir. Antik dönemlerden itibaren insanlar, doğayı kendi yaratıcı süreçlerinin bir parçası olarak görmüşlerdir. Antik Yunan ve Roma sanatında, doğa tanrıçaları ve tanrıları, toprağın bereketini sembolize eden sahneler sıkça görülmektedir. Ayrıca, doğanın öğretileri ve sembolleri, mitolojik hikayeler ve mitoslar aracılığıyla insan yaşamının bir parçası olarak ele alınmıştır. Orta Çağ boyunca, Hristiyanlık doğayı kutsal bir varlık olarak görürken, sanat eserleri genellikle dini motiflerden oluşmaktaydı. Doğa, insanların koruması gereken Tanrı'nın yarattığı kutsal bir armağan olarak kabul edilen bir olgu olarak vurgulanmıştır. Bu dönemde manastır bahçeleri ve manastır içi freskler, doğanın manevi anlamını yansıtan önemli sanat eserleri olarak görülmektedir. Rönesansla birlikte, insan ve doğa ilişkisi sanatın odak noktası haline gelmiştir. Rönesans sanatçıları, insan bedenini ve doğayı detaylı bir şekilde incelemiş ve bu iki unsuru harmonik bir şekilde birleştiren yapıtlar üretmişlerdir. Sanayi Devrimi ve modernleşme süreciyle birlikte, insan ve doğa ilişkisinin dinamikleri değişmiştir. Endüstrileşme, kentleşme ve doğal kaynakların tüketilmesi, doğa ile insan arasındaki dengeyi bozmuş ve birçok sanatçı bu değişimi eleştirel bir şekilde ele almıştır. Romantizm ve natüralizm gibi akımlar, insanın doğayla uyum içinde yaşaması gerektiğini vurgulamıştır ve doğanın güzelliklerini ve kırılganlığını yansıtan eserlerin örnekleri verilmiştir. Günümüz sanatında, insan ve doğa ilişkisi çeşitli şekillerde ele alınmaktadır. Bazı sanatçılar çevre sorunlarına odaklanırken, diğerleri insanın doğayla olan bağını yeniden keşfetmeye çalışmaktadır. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte, biyo- sanat ve çevresel sanat gibi yeni akımlar ortaya çıkmış ve insanın doğa üzerindeki etkisini sorgulamıştır. 20. yüzyılla beraber çok daha karmaşık pratiklere dönüşen sanat edimlerinde, kavram ve düşüncenin kimi zaman biçimin de önüne geçtiği görülmektedir. İzleyici açısından da okunması giderek zorlaşan kimi zaman bir yaşam tecrübesi sunabilen günümüz sanat yapıtlarının etik sınırları da giderek zorlamakta olduğu görülmektedir. Protest ifade biçimlerini travmatik düzeye taşıyan sanatçılar izleyicide şok etkisi yaratmak için canlılara işkence yapacak kadar ileriye gidebilmişlerdir. Canlılığın basitten giderek karmaşıklaşan yapısına karşı takındığımız tavrı da sorgulayan bu çalışmada, günümüz sanatında organik ve değişken doğal varlıkları sanat eserine dönüştüren sanatçılar incelenmiştir.
Koleksiyonlar
- Güzel Sanatlar Enstitüsü [409]