Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Açık Bilim, Sanat Arşivi

Açık Bilim, Sanat Arşivi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.

MSGSÜ'de Ara
Gelişmiş Arama

Basit öğe kaydını göster

dc.contributor.advisorAkay, Ali
dc.contributor.authorUluğer, Mehmet Çağrı
dc.date.accessioned2024-12-09T10:54:03Z
dc.date.available2024-12-09T10:54:03Z
dc.date.issued2024en_US
dc.date.submitted2024
dc.identifier.urihttps://hdl.handle.net/20.500.14124/6977
dc.description.abstractBu tez çalışmasının amacı, Jacques Derrida'nın kırk yılı aşkın teorik çalışması boyunca uyguladığı, yapısökümcü yaklaşımına rehber olmuş neredeyse-transandantal düşünce biçiminin sürekliliğini açığa çıkarmaktır. Bunun için öncelikle filozofun semiyotik temelinde kavranmış ve daha çok yorum sorununa odaklanan erken dönem çalışmaları ile etik-politik izleklere yöneldiği geç dönem çalışmaları arasında bir süreksizlik olduğunu iddia eden bir kopuş argümanının hilafına Derrida düşüncesinin tekrar eden dalgasını serimlemek gerekir. Bu tekrar eden dalganın, Derrida'nın olanaklılık koşullarının aynı zamanda olanaksızlık koşulları olduğunu ortaya çıkaran neredeyse-transandantal yaklaşımında bulunabileceği ileri sürülecektir. Transandantali a priori bir yapısal zorunluluk gereği, koşulladığını tam olarak belirleyen bir kaideye dönüştüren klasik eğilimlere karşı Derrida her zaman transandantali paradoksal bir temel haline getiren bir düşünce çizgisini izlemiştir. İnsan bilimlerinin her alanında oldukça zengin bir okuma imkanı sağlayan bu yaklaşım, aynı zamanda yapısökümün erken dönemi ve geç dönemini birbirine bağlayan gizli anahtardır. Yapısöküm mütemadiyen, sistemlerin temelinde logos'a özgü her türlü belirlenime indirgenemez kalan, rasyonel gerekçelendirme ya da çürütme mekanizmalarını işlemez hale getiren aynı yapısal ötekilik mahalinin karar-verilemezliğini açığa çıkaran bir okuma protokolünü izler. Temellerdeki bir kör noktaya işaret eden bu tümüyle ötekilik mahali, sistemlerin kapanı(m)(ş)ını daimi bir zorlantı içinde bırakır; onları sadece kendi nihai olanaksızlığı temelinde olanaklılığı gündeme getirebilir kılacak şekilde koşullar. Derrida'nın mevcudiyet metafiziği olarak teşhis ettiği Batı düşüncesinin genel örüntüsü, merkezi bir mutlak mevcudiyet yanılsaması üzerinden bu kapanı(m)(ş) fantezisine kapılmıştır. Tümüyle ötekilik burada bu kapanı(m)(ş)ı bir fantezi olarak ele veren semptomatik iz olarak söz konusu edilir. Derrida erken dönemde bu izi daha çok örtük bir Freudcu ilhamla tekinsizlik çerçevesinde okumaya yönelmişken geç döneminde bu izin bir vaat deneyimini koşullayan başkalığını mesihsellik izleğiyle birlikte okumuştur. Bu çalışma Derrida'nın iki dönemine tekabül eden iki sözünün kavşağında neredeyse-transandantal mantığın saklı olduğunu açığa çıkarmaya çalışacaktır. Söz konusu mantıksal süreklilik, Derrida'nın bütün metinlerini kat eden hayaletimsilik izleğinin dümen suyunu takip etmekle keşfedilebilir ancak. Zira hayaletimsilik neredeyse-transandantal mantığın hem tekinsiz hem de mesihsel kavislerini beraberce sorunsallaştırmaya olanak tanımasıyla erken dönemi geç döneme bağlayan önemli bir düğüm oluşturur. Derrida'nın hayaletimsiliğe dair bu duyarlığının ardında, Yahudilerin tümüyle öteki olarak Tanrı'yla kurduğu ilişkinin, hep bir namevcut-mevcudun izinde, yorum arayışı ve kurtuluş beklentisiyle koşullanmış psişesinin bulunduğu ileri sürülecektir. Bu sayede Derrida'nın Yahudilikle ilişkisinin, yapısöküme o tekinsiz ama Mesihsel ruhani boyutunu kazandıran özgün bir politik ve varoluşsal maneviyata kapı araladığı da gösterilecektir. Zira Derrida'nın erken döneminde belirgin olan yorum meselesiyle geç dönemine o Mesihsel aurayı katan adalet sorununun aynı zamanda Yahudi kültürünün en önemli iki sorunu olarak tefsir ve eskatolojiye denk düşmesinin bir rastlantı olmadığı söylenebilir. Bu benzerliğin yapısökümün soykütüğünü çıkarmak için sağladığı olanaklar yoklanarak, yapısökümün üstünde yükseldiği politik, felsefi, psikanalitik ve teolojik kaynaklar açığa çıkarılacaktır. Bu amaçla Derrida'nın, kendisinin selefi olarak gördüğü filozoflar, bazı çağdaşları ve günümüzde onun çalışmasına ilgi gösteren filozoflarla olası etkileşimi de ötekilik konusunda süreklilik arz eden bir hat boyunca ele alınacaktır. Tezin ilk bölümünde genel olarak yazı ve différance bağlamında Derrida'nın erken dönemi, Benjamin, Husserl, Levinas, Heidegger, Freud, Baudrillard, Zizek, Lévi-Strauss, Jabès, Rousseau gibi isimlerle ilişkisi dahilinde ele alınacak ve gerek hayaletimsilik izleği gerekse Yahudi hermenötiği, gizemciliği ve teolojisiyle etkileşimi çerçevesinde sorunsallaştırılacaktır. İkinci bölümde ise yapısökümün erken dönemdeki tekinsiz sözünden geç dönemdeki Mesihsel sözüne geçişin anlamlandırılması için yapısökümün soykütüğü çıkarılmaya çalışılacaktır. Bu amaçla Derrida'nın Freud, Artaud, Foucault, Benjamin ve Bloch gibi isimlerle tam da rüya sorunu çerçevesinde nasıl ilişkilenebileceği gösterilecektir. Zira rüya tabiri gelenekleri bağlamında gerçekleştirilecek bu soykütük, melankoli, delilik, bilinçdışı, ideoloji, din, adalet ve miras gibi konu ve hususlarda neredeyse-transandantal yaklaşımın rüştünü ispat etmesi için biçilmiş kaftandır. Bu şekilde Derrida'nın psikanaliz ve Marksizme özgü rüya tabiri gelenekleriyle örtük ama derin etkileşiminin açığa çıkarılması da planlanmaktadır. Son bölümde ise musallat-bilim ve adalet bağlamında Derrida'nın geç dönemi, Levinas, Kafka, Benjamin, Marx ve Kierkegaard gibi isimlere dair okumalarıyla incelenecek ve Derrida'nın Mesihçilikle ilişkisi, politik maneviyat, iman, karar, sorumluluk gibi izlekler dahilinde sorunsallaştırılacaktır. Tez, yapısökümün hep biraz muammalı bulunmuş bütünlüğünü yakalamak için bu iki ayrı döneme özgü iki sözün ekleminde, hep olanaklı kıldığını olanaksız kılmaya meyleden bir müzmin eklemsizliğin ve özdeşsizliğin incelenmesini ön plana alacaktır. Zira tam da bu eklemsiz yerin mahalinde tekinsizliği Mesihsellik için koşullayan tümüyle ötekiliğin gizeminin saklı olduğu öne sürülecektir. Bu sayede günümüz dünyasındaki pek çok varoluşsal, kültürel, politik soruna asgari düzeyde yanıtlar sağlayan yapısökümcü psikosferin peygamberane politik-kripto-teolojisi mercek altına tutulacaktır. Antropolojiden, sosyolojiye, semiyotikten, edebiyata, felsefeden, teolojiye ve psikanalize dek uzanan engin yapısöküm külliyatı neredeyse-transandantal yaklaşım çerçevesinde sorunsallaştırılacaktır. Nihai olarak modern dünyanın uzunca bir süredir müzmin bir bunalım olarak deneyimlediği dünyanın büyüsünün bozulması olgusuna yapısökümcü maneviyatın sunduğu cevapların yeni bir öznelliği ne ölçüde olanaklı kıldığı gösterilmeye çalışılacaktır.en_US
dc.language.isoturen_US
dc.publisherMimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsüen_US
dc.rightsinfo:eu-repo/semantics/openAccessen_US
dc.subjectAdaleten_US
dc.subjectBenjaminen_US
dc.subjectDerridaen_US
dc.subjectDifféranceen_US
dc.subjectDinen_US
dc.subjectEklentien_US
dc.subjectEtiken_US
dc.subjectFreuden_US
dc.subjectKabalaen_US
dc.subjectKarar-verilemezliken_US
dc.titleDerrida'nın hayaletleri: Différance'dan adalete yapısöküm ve ötekiliken_US
dc.typedoctoralThesisen_US
dc.departmentEnstitüler, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Anabilim Dalıen_US
dc.relation.publicationcategoryTezen_US


Bu öğenin dosyaları:

Thumbnail

Bu öğe aşağıdaki koleksiyon(lar)da görünmektedir.

Basit öğe kaydını göster