Özet
Akıllı büyüme, 20. yüzyılın sonlarında kentlerde artan yayılma ve saçılma sonucunda sağlıksız yerleşimlerin ortaya çıkmasıyla düşünülmeye başlanmıştır. Gün geçtikçe kalabalıklaşan kent merkezleri yaşanılmaz bir hal almış ve kent dışında daha uygun ücrete barınma imkanıyla kentte yaşayanlar, kent çeperlerine doğru bir yayılma göstermeye başlamıştır.
Kenti terk edip, kent merkezinden daha uzağındaki noktalara yerleşmenin ekonomik maliyetini sorgulamak, bununla birlikte banliyölerdeki yeni iş alanları ve kentteki iş gücü arasındaki uyumsuzluğun sosyal maliyetini, tarım alanlarını yok ederek kent çeperlerinde kalan alanların yok edilmesiyle ve daha uzak mesafelere yerleşmelerde hava kalitesinin ne kadar düşürüleceğini göz önünde bulundurulmaya başlanmıştır.
Bu sorgulama sonrasında akıllı büyümenin de gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu kavramın etkileri toplumlar arası farklılık gösterir, ancak amaç toplumsal yapıyı düzenleme, mevcut kent merkezlerine ve eski banliyölere canlılık getirmeye zaman, dikkat ve kaynak harcamayı öne çıkarmaktır.
Kent merkezinden kaçışı önlemek amacıyla birçok yeni akım ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri de akıllı büyüme kavramıdır.
Gitgide yayılan kentsel fonksiyonlar, yaşamı zorlaştırmaya yönelik olduğu için tüm çevresel fırsatlara daha yakın olmayı hedefleyen bir yaklaşımdır. Banliyö gelişiminin akıllı büyüme için gerekçe olduğu ortaya konulmuştur.