Özet
ÖNSÖZ
Ben heykeli, zamanın ve mekânın "ben" üzerinden sesi, soluğu olarak düşünüyorum. Zaman, dördüncü boyut; bilim adamlarının ve sanatçıların yakalamaya ve hatta ispatlamaya çalıştıkları bir şey. Bence zaman, büyüyen, genişleyen, bizim sonsuz kere sonsuzumuz olan evrenin soluğudur; yakalanamaz, ölçülemez. Sanatçı, kendi zamanını kendi gibi yaşarsa, yaşadığı toplumdan ve dünyadan kendini soyutlamaz; tersine sorumlu hissederse ve bunu bir çıkar grubunun emrine girmeden, özgürce ifade edebiliyorsa, zamanı izlerinden yakalamış olur. O zaman sanat da zamanın şahidi olur. Gelecek zamana ışık tutabilir; devamlı değişen, farklı biçimlere giren şeylerin, yaşam ve ölüm arasındaki tüm duygu ve düşüncelerin özünde aynı kalan, değişmeyen ve tüm zamanlarda da değişmeyecek olan gerçeği, evrensel olanı gösterebilir.
Bu çıplak gerçek, bütün insanlarda; etnik kökeni, dini, inanışı ne olursa olsun, özünde aynı olan şeyi işaret edecek.
Birleştirici, kucaklayıcı özellikleriyle; aynı gibi, benim gibi, onun gibi ve sonra giderek benim ile, onun ile, birlikte yaşamayı; farklılıkların iç içe, bir arada yaşayabilmesini mümkün kılacak...
Mesela, "Bakmayın mavi gözlü olduğuma, ben Afrikalıyım" diyebilmek, Nazım gibi.
Şekilsel, biçimsel olanı; farklı düşünceleri hiçe sayıp, özdeki aynılığa dikkat çekmek...
Birlikte, senin ile, benim ile, onun ile yaşamak ve paylaşmak için sanat.
50 yıllık sanat geçmişimi gösterecek olan bu sergide, heykellerim zamanın, mekânın ve benim ne kadar tanığı olabilmişler, hep birlikte göreceğiz...