Abstract
Bu çalışma, 20. yüzyılda ütopyaya karşı yükseliş gösteren distopya kavramının 21. yüzyılda çağdaş sanata etkisini ele almaktadır. Bu bağlamda öncelikle ütopya kavramının edebi janrdan bir düşünme biçimine doğru olan dönüşümü tarihsel süreç içerisinde incelenmiştir. Edebiyattaki sosyal, ekonomik, ideolojik ve teknolojik öngörülerin siyasete ve yaşamsal gerçekliğe yansıyarak, uygulamaya dahil olması ve yaşam alanlarını etkilemesi kaynaklarıyla sunulmuştur. 20. yüzyılda aydınlanmanın getirdiği sonuçların hayal edilen yerden uzak olması nedeniyle, savaşlardan yeni çıkmış umutsuz toplumlardaki yazarlar, entelektüeller, sanatçılar distopyaya yönelmişlerdir. Amerika'nın özgürlükçü vaadinin solması, sosyalizmin çökmesi bu toplumsal süreci eleştiren birçok felsefi ve edebi metnin ortaya çıkmasına neden olmuştur. İdeal kent kavramı ile birlikte gelen tek tipçi yaklaşım, distopyacılar tarafından eleştirilerek çeşitli sinema ve edebi yapıtlarda hicvedilmiştir. Postmodern dönemin kentleri bugün bir kaos içindedir ve ilerlemeden de yoksun bırakılmıştır. Sadece egemen gücün denetim mekanizmasında, gücün arzularına göre şekillenen siyasal bir alana bürünmüştür. Güvenlik ve özgürlük arasındaki ilişki daraltılmıştır. Kentin içindeki sürekli kriz hali, yönetimin aracıları tarafından her şeyin denetlenmesini gerekli gösterir. Gelir dağılımının eşitsizliği ve totalitarizmin artması her türlü düşünsel, görsel ve yazınsal alanı etkisine almıştır. Distopyalar güncel olaylardan beslenmiş, her türlü mükemmeliyetçi tavra şüpheyle yaklaşmış, gelişimin defolarını tespit ederek uyarma görevini üstlenmiştir. Bu tez/eser metin çalışması ile distopyanın toplumsal eleştirel dilinin çağdaş sanattaki yansımaları incelenmiştir.