Abstract
Yardımcı üreme tekniklerinden biri olan taşıyıcı annelik; üremenin üretime dönüştürüldüğü, küresel anlamda yapılandırıldığı bir alan olup çocuk doğuramayan kadınların başka kadınların rahimlerini kiralaması şeklinde gerçekleşir. Taşıyıcı annelikle annelik, babalık, aile gibi patriyarkanın temel kurucu unsurları ve bu kavramlara ait dil de yapı bozuma uğrar. Ulus ötesi sermaye ile belli ekonomik statüye sahip kadınların ulaşabildiği ve taşıyıcı annenin de bu ekonomik statüye sahip olmaması nedeniyle taşıyıcı annelik yöntemi eşitsiz, kapitalist, cinsiyetçi bir sömürü düzeninin işlemesine sebep olur ve ayrıca patriyarkayı birçok açıdan kırılmalara uğratsa da annelik, aile gibi kavramaları yeniden inşa edip yeniden üretir. "Sosyolojik olarak taşıyıcı annelik nereye düşer?" sorusu çerçevesinde yapılan bu çalışmada patriyarka kurgusu içinde üretilmiş anneliği ele alıp, taşıyıcı annelikle kadın bedenin metalaştırıldığı, denetlenip düzenlendiği ve forma sokulduğu gerçeğinden hareketle hukuki çerçevesi net olmayan taşıyıcı anneliğin mülkiyet hakkından yaşam hakkına, kadın haklarından çocuk haklarına çeşitli sorunları beraberinde getirdiği söylenebilir. Bu çalışma ile hem taşıyıcı annelerin hem de gönüllü ebeveynlerin toplumsal baskı altına olduğu görülmüştür. Bunlara ek olarak gebelik, annelik ve aile oluşumuna üreme teknolojilerinin etkisi, yaşamın bir tüpte veya bir laboratuvarda başlayıp yapay rahim tesislerine uzanan bir teknolojiyle devam edebilme potansiyeli taşıdığı da bu çalışma da tartışılmıştır. Tüp bebek tedavilerinin çok önemli bir kırılma oluşturduğu bu teknolojik gelişmeler artık bedensiz, parçalı bedenli annelik gibi bir oluşuma doğru ilerlemektedir. Bu çalışmayla gönüllü annelik için parçalı annelik ve taşıyıcı annelik içinse tampon annelik gibi iki ayrı kavramsallaştırma yapılmış ve tartışılmış, babalık için ise hukuksal baba, formal baba gibi kavramlar önerilmiştir. Bu kavramsal öneride amacımız yapı bozuma uğrayan kavramları bir üreme teknolojisi olan taşıyıcı anneliğin dönüştürdüğü gerçeğine dikkat çekmektir. Ayrıca taşıyıcı annelikle kadınlar rahimlerine ve taşıdıkları cenine bir yabancılaşma yaşarken doğacak çocuğun ise birden fazla ebeveyni olma durumu söz konusudur. Çocuğun üstün yararı bakımından ele alınması gereken bu durumda çocuklar arasında bir eşitsizlik oluşturma potansiyeli vardır. Tam da bu nedenle ulus ötesi sermayenin işlediği bu alanda taşıyıcı annelerin, gönüllü ebeveynlerin ve çocuğun onurunun, haklarının eşit ve adil bir perspektifle ele alınması gereklidir.