Özet
Sembolizm, on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde Fransız edebiyatında ortaya çıkmış, özellikle şiirde Romantizm'e tepki olarak gelişen Parnasizm'in karşıtı bir akımdır. Sembolistler, Parnasizm'in aksine eşyanın dış yapısındaki sert görünüşten kaçıp, onu sözcüklerin müziği ve semboller yardımıyla betimlemeye çalışmışlardı. Sembolist akım edebiyatta Charles Baudelaire'in (1821-1867) öncülüğünde gelişmeye başlamış, Paul Verlaine (1844-1896), Arthur Rimbaud (1854-1851), Stéphane Mallarmé (1842-1898) ve Maurice Maeterlinck (1862-1949) ile zirveye ulaşmıştı. Yukarıda anılan Sembolist yazarlardan Maurice Maeterlinck, on dokuzuncu yüzyılda yaşanan savaş, yıkım, yokluk ve kayıplardan derinden etkilenmiş, çocukluk döneminde yaşadığı travmaların da etkisiyle insanın ölüm karşısındaki çaresizliğine yoğunlaşmıştı. Yazarın Pelléas et Mélisande (Pelléas ve Mélisande) ve Ariane et Barbe-Bleue (Ariane'la Mavi Sakal) isimli oyunları da içerdikleri Sembolizm'le on dokuzuncu yüzyılın sonu ve yirminci yüzyılın ilk yarısının iki önemli bestecisi Claude Debussy (1862-1918) ve Béla Bartók'un (1881-1945) dikkatini çekmişti. Debussy ve Bartók, Maeterlinck'in oyunlarında kullandığı sembolist dili, müziğe yansıtarak Sembolizm'i opera türüne taşımışlardı. Çalışma, özelde Maeterlinck'in Pelléas ve Mélisande ve Ariane'le Mavi Sakal isimli oyunları ile bu oyunları temel alan Debussy'nin Pelléas et Mélisande (Pelléas ve Mélisande) ve Bartók'un A Kékszakállú Herceg Vara (Mavi Sakal'ın Şatosu) isimli operaları arasındaki ilişkiyi, genelde ise Sembolist edebiyat ile Sembolist opera arasındaki ilişkiyi irdelemektedir.