Özet
Bu tez çalışmasının amacı, Deleuze'ün felsefi dünyasıyla, bedeni, çevresinde kurulmuş tüm normlar, kimlikler ve sabit konumlardan kurtarmak, özgürleştirmenin imkanlarını aramaktır. Bu bağlamda öncelikle; Deleuze'ün hem kendi çalışmaları hem Guattari ile çalışmaları kapsamında, arzunun kavranışındaki değişimden söz edilecektir. Arzuyu bir eksiklik olarak ele alan ve "anne-baba-çocuk" üçgenine indirgeyen psikanalizin karşısına; arzuyu dışarıda oluşan, deneyime açık bir süreç olarak ele alan şizoanalizin koyulması ve bu iki yöntem arasındaki farklar ortaya koyulacaktır. Deleuze ve Guattari'nin şizoanaliz yöntemiyle arzuyu özgürleştirdiği söylenerek bunun da bedeni özgürleştiren süreçlerden biri olduğu ifade edilecektir. Sonra Deleuze'ün "oluş" derken ne kast ettiği anlatılacak ve oluş süreçleri yersizyurdsuzlaşma süreçleriyle ilişkili olarak aktarılarak; bedenin her zaman deneyim halinde olmasından, oluş halinde olmasından bahsedilecektir. Ve bedenin oluş halinde olarak, sonsuza dek yersizyurdsuzlaşarak, virtüel imkanlara açık olacağı eklenecektir. Deleuze ve Guattari'nin, göçebe-yerleşik, kaygan-pürtüklü mekan, savaş makinası-devlet aygıtı kavramsallaştırmaları beden bağlamında yorumlanacak ve "göçebe beden" in nasıl olabileceği ifade edilecektir. Son olarak Deleuze'ün "varlığın tek anlamlılığı" derken kast ettiği, beden bağlamında yorumlanacak ve bedenin tek anlamlılığının ne olduğu aktarılacaktır. Bedenin tek anlamlılığı; bedenin sınırsız cinsiyet ve cinsellik potansiyeli içermesi demektir. Göçebe beden her daim oluş halinde olan, sonsuza dek yersizyurdsuzlaşan bir harekete sahiptir ve tek anlamlıdır. Böylece bu çalışma Deleuze'ün felsefesiyle bedeni özgürleştirmenin yol ve olanaklarının, queer kurama da sınırsız olanaklar açtığını savunmaktadır.