Mimar Sinan Fine Arts University Institutional Repository
DSpace@MSGSÜ digitally stores academic resources such as books, articles, dissertations, bulletins, reports, research data published directly or indirectly by Mimar Sinan Fine Arts University in international standarts, helps track the academic performance of the university, provides long term preservation for resources and makes publications available to Open Access in accordance with their copyright to increase the effect of publications.Search MSGSÜ
Hulki Aktunç - hayatı ve eserleri
Abstract
Hulki Aktunç (1949-2011), 1950 sonrası Türk edebiyatının en üretken kalemlerinden biridir. Edebiyat hayatına başladığı 1968 yılından 2011'deki ölümüne kadar öykü, roman, şiir, deneme, sözlük gibi farklı türlerde toplam 19 eser kaleme alır. Yaşamı boyunca Türkçenin imkânlarını genişletmek, devraldığı edebi mirasa katkı yapmak için emek verir. Ancak yazarı ve eserlerini edebiyat tarihi içindeki yeriyle değerlendiren, eserlerinde öne çıkan tema ve kavramları tartışan araştırma, inceleme ve değerlendirmelerin eksikliği hissedilmektedir. Bu nedenle de bu tez çalışmasının belli başlı eksiklerin giderilebilmesine katkı sunacak bir kaynak niteliği taşıması amaçlanmıştır. Yazarın hayatını kapsamlı bir şekilde ortaya koymanın, edebiyat anlayışının temel unsurlarını araştırmanın yazarın zihin yapısını ve dolayısıyla metinlerini anlamaya, açıklamaya, tartışmaya hizmet edeceği düşünülmektedir. Bu bağlamda öncelikle yazarın hayatıyla metinleri arasındaki geçişler tespit edilmeye çalışılmıştır. Hulki Aktunç'un yazı hayatı 1968-1980 ve 1980-2011 tarih aralıklarını esas alan iki döneme ayrılarak incelenmiştir. İkinci dönem tür, tema, kavram çeşitliliği ve biçimsel özellikler bakımından ilk dönemden farklılıklar gösterir. Aktunç'un yazı hayatının bu ilk dönemini, Gidenler Dönmeyenler (1976) ve Kurtarılmış Haziran (1977) adlı öykü kitapları ile Taylan Altuğ ve Naci Çelik'le beraber çıkardıkları Türkiye Defteri (1971, 1973-1975; 20 sayı) dergisi oluşturur. Bu dönemde yazar, öykü türü üzerinde yoğunlaşmıştır. 1968 yılında Yeni Ufuklar dergisinde ilk yazısını yayımlamasıyla başlayan birinci dönemde Aktunç, 1970'li yılların hâkim edebiyat anlayışına uygun olarak toplumcu gerçekçi çizgiyi takip eder fakat bu çizgiyi zorlayan, ondan yer yer sapan ürünler de verir. Süreli yayınlarda çıkan ilk öykülerine gelen tepkiler Aktunç'un bir "yenilikçi", "aşırı uçlara" gitmekten çekinmeyen, dilin sınırlarını zorlayan özgün bir yazar olarak tanındığını, dönemin eleştirmenleri tarafından çoğu zaman anlaşılmadığını ve toplumcu gerçekçilik sınırlarına çekilmesi gerektiği konusunda uyarıldığını gösterir. Yazar, bütün bu 'hizaya çekme' uğraşlarına karşın, 1960-1980 arasında, Türk edebiyatında modernizmin iyiden iyiye askıya alındığı bir dönemde, modernizm olanaklarını araştırmayı sürdürür. Edebiyata hâkim olan toplumcu gerçekçi anlayışa sırtını dönmese de, aynı anlayışın bir birey olarak üzerinde yarattığı baskıyı da kırmak ister. Aktunç, bu dönem yazdığı öykülerde toplumsal meseleleri işlerken toplumcu gerçekçi edebiyatın kalıplarına sıkışıp kalmak istemez. Bu şemalaşmadan kaçış onu bir Sait Faik-Sabahattin Ali sentezine götürür. Aktunç gerek Gidenler Dönmeyenler gerek Kurtarılmış Haziran öyküleriyle mevcut edebiyata eklemlenmeyi değil, onu aşmayı hedeflemiştir. Yazar, söz konusu kitaplarında yer alan öykülerde işçi ve emekçilerin dünyasını, işçi olaylarını, emek sömürü çelişkisini ele alır; iç göç, gecekondulaşma gibi konulara da eğilir. Öyküler yazarın özgün üslubu itibariyle de dikkat çeker. Türkiye Defteri dergisine ise Aktunç'un ortak yazarlı bir eseri gözüyle bakılabilir. Hulki Aktunç'un yazı hayatının ikinci dönemini 1980 sonrasından başlatmak mümkündür. 1980'den sonra yazarın söylemindeki politik vurgu belirgin biçimde geri plana çekilirken eserleri hem tematik açıdan hem edebi türler açısından çeşitlenir. Bu tarihe kadar öykü türüne yoğunlaşan yazar 1980'den sonra roman, şiir, deneme, anlatı gibi türlerde eserler vermiş ve bir de argo sözlüğü yayımlamıştır. Aslında Aktunç'un edebi kimliğinde taşıdığı çeşitlilik ve zenginlik 1980'den itibaren görünürlük kazanmıştır. Metinlerindeki temalar emek-sermaye çelişkisiyle sınırlı kalmaz; kentsel dönüşüm, yalnızlık, iletişimsizlik, uyumsuzluk, aidiyetsizlik, kaçış, çocukluk, yaşlılık, hayatın tekdüzeliği gibi temaları; bellek/tarih/zaman, ses/susku, kent/doğa, kimlik, kötülük, cinsellik gibi kavram ve kavram öbeklerini eserlerinde sık sık işler. Metinlerinde biçim denemeleri ağırlık kazanır. Bu biçim denemeleri yazarı yer yer türler arası sınırların belirsizleştiği bir yazı alanına götürür. Aktunç, bir yandan da, geleneksel edebiyatımızdan getirdiği özleri modern bir anlayışla sentezleyerek öncü metinler üretmeye çalışır. Hulki Aktunç'un edebiyat anlayışı, bibliyografya çalışması sırasında elde edilen malzemenin sınıflandırılması sonucunda- öykü, şiir ve dil olmak üzere üç ana alana odaklanılarak yazılmıştır. Aktunç'un 1970'li yıllardaki yazılarında öyküye, öykücülere, öykü ve edebiyat sorunlarına Marksist estetik çerçevesinden yaklaştığı, polemikçi bir üslup benimsediği, 1980 sonrasında ise bu kuramsal pratiği terk ettiği, yazı konularının çeşitlendiği, izlenimci denemeciliğinin geliştiği, öznel bakış açısının ağırlık kazandığı görülür. Hulki Aktunç, kırk yılı aşkın yazı hayatında edebiyatın hemen her türünde ürün vermiş, hem Türkçeyi hem Türk edebiyatını devraldığı noktadan daha ileri bir aşamaya taşımaya çalışmıştır. Kendisini erken yaşlardan itibaren entelektüel bakımdan yetiştirmeye azami gayret gösteren yazar, edebiyat tarihimize dair geniş bir bilgi birikimine ulaşmıştır. Türk edebiyatının kaynaklarından ve birikiminden yararlanmayı ilke edinen Aktunç bu tavrı kendisinden sonra gelecek yazar kuşaklarına da önermiştir. Böyle olmakla beraber Aktunç, geleneksel değil, modernist metinler üretmiş; modernizme, geleneğe sırtını dönmeden, geleneksel edebiyatı dönüştürerek varmaya çalışmıştır.