Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Açık Bilim, Sanat Arşivi
Açık Bilim, Sanat Arşivi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.MSGSÜ'de Ara
Ayın İzi 14 / 2002
Özet
Ünlü düşünür Konfüçyüs'e sormuşlar:
11 - Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydımz,
yapacağınız ilk iş ne olurdu?"
Büyük filozof şöyle cevap vermiş:
"- Dil kusurlu olursa, kelimeler düşünceyi
iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa
yapılması gereken şeyler doğru
yapılamaz. Yapılması gerekenler genreği
gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur.
Töre ve kültür bozulursa adalet
yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa
şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını,
işin nereye varacağını bilmez. İşte,
bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar
önemli değildir."
Son on yıl içinde dilimizin içine
düştüğü kirlilik üzerine yazılan kitaplara
bakıldığında konunun ne derece
önemli olduğu ortadadır. Televizyon
kanallarında yapılan en ciddi tartışma
programlarında bile kelimelerin sözcük,
kavram ve terim anlamlarının gelişi
güzel kullanıldığını görüp de üzülmeyen
var mıdır?
Daha uzağa gitmeden gençlerin kullandığı
dile dikkatlice bakılırsa kelimelerin.
kavramların ve terimlerin değil,
dil mantığının nasıl zedelendiğini göreceksiniz:
Öğrenciler kendi aralarında
konuşuyorlar. Anlaşıldığı kadarıyla yaşanan
bir olay dinleyenlere aktarılmak
isteniyor: "- Bana öyle deyince, ha falan
oldum." Ne demek "ha falan olmak"?
Anlaşılan gençlik gitgide ilkel
insanlar gibi "nidalarla" anlaşacak. Tabii,
bunun tek bir anlamı var: DÜŞÜNCE
TEMBELLİĞİ. .. Çünkü, dilin düşünce
aktarımında; düşüncenin de dili
belirlemede önemli rolü vardır.
Genç kuşaklarda "dil sevgi ve bilincini
oluşturmak" Türk Milli Eğitiminin
de hedefleri arasındadır. Ancak, bunun
yerine getirilemediği de ortadadır. Örneğin,
"sözlük kullanımı" ilköğretim
yıllarında kazandırılması gereken bir
beceriyken üniversiteye gelmiş öğrenciler
sözlüğe bakmak bir yana; ihtiyaç
bile duymuyor. Eğitimin amaçlarından
biri de "dünü tanıtma, bugünü kavratma
ve gençliği yarınlara hazırlamak"tır. Bu
yüzden, eğitimcilere, her türlü entelektüel
etkinlik içinde bulunan sanatçılara,
kısacası hepimize büyük görevler düşüyor.
Bu bilince önce bizler sahip çıkmalıyız.
Bir duygu, bir düşünce veya hayalin
başkalarına aktarılabilmesi ancak, kelimelerin
anlamlı bir bütün teşkil etmesiyle
mümkün olabilir. Dil bilinci de,
bireyin konuştuğu her kelimenin okuduğu
her cümlenin, her vurgunun, her
tonlamanın; eğer bir yazıysa noktalama
işaretlerinin dahi farkında olarak yazması,
okuması veya konuşmasıdır.
Yoksa. hiç kimsenin "ben bunu kastetmemiştim,
yanlış anlaşıldım" demek gibi
bir lüksü olamaz ve olmamalıdır.
Herkes, her neyi murat ediyorsa, neyi
diliyorsa meramını kısa, öz. anlaşılır bir
şekilde; başka hiçbir yoruma ve yanlış
anlaşılmaya yol açmayacak şekilde ifade
etmelidir.
Sözlerime Nietzsche'nin dil konusundaki
şu düşünceleriyle son verirken
herkesi bu kutsal görevde etkin olmaya
davet ediyorum: "Dil, atalardan bize
kalan bir miras, bir emanettir. Kuşaktan
kuşağa devredilen bu emanete karşı, paha
biçilmez, kutsal ve dokunulmaz şeylere
karşı duyulan saygı gösterilmelidir".
Yrd. Doç. Dr. Rahim Tarım