Özet
Bugünlerde zihnimde şu soru dolaşıyor:
Uluslararası spor organizasyonlarında
elde edilen başarılar, günümüzde
bir ulusun dünyadaki saygınlığını ne
kadar etkiliyor?
Türkiye'deki geleneksel tavra bakarsanız;
bu başarılar ile ulus saygınlığı
arasında tam bir çakışma var. İşin aslı;
Türkiye halkı kendi saygınlığını (çoğunlukla),
kazandıkları futbol maçlarına,
birkaç altın - madalyaya (bunların etkisi
futbol yanında çok küçük kalıyor)
endekslenip ve kişisel fiziksel varlığını
bile bu saygınlık uğruna feda etmekten
kaçınmayacak durumda... Maçlar ve
madalyalar kazanıldığında gözümüz
hiçbir şey görmüyor; meydanlara çıkılıyor,
şarkı-türkü söyleniyor, bayraklar
açılıyor, silahlar atılıyor, klaksonlara
basılıyor ve hep bir ağızdan (daha önce
saptanmış olan) "hedef''lere doğru sloganlar
atılıyor: "Avrupa Avrupa duy sesimizi,
bu gelen Türkler'in ayak sesleri!",
"ne Kostarika ne Çin ne de sambacı
Brezilya ... " vs.
Örneğin; soğuk savaş döneminde bu
başarılar önemliydi belki... Dünya
bloklarının arasındaki mutlak aynın, iletişimsizlik,
uluslar hakkında bilgi eksikliği,
propagandaların güvensiz ortamı,
son derece kapalı yaşam alanlar yaratırken;
bu alanlar üzerine edinilebilecek
bir ipucu arayışı, her tür veriyi değerli
kılmaktaydı. Uluslararası spor organizasyonları
da, yıllarca bu ipuçlarını
dünyanın kullanımına sunan en güvenilir
kaynaklar durumundaydı (ki, o zaman
da tartışılır bir güvendi bu). Ulusların
birbirlerine üstünlük kurma mücadeleleri
de, o saygınlığı oluşturma sürecinden
ayn işlemiyordu.
Oysa 2002 yılı dünyasının teknolojik
olanakları; tüm toplumları iç ve dış
siyaset, ekonomi, kültür vs. bakımından
"deşifre" ediyor ve diğer toplumları da
aynı anda bilgi sahibi yapıyor. Bunu
bilmeyen yok. Şimdi ulusların şeffaflaşan
karakterleri, diğer uluslarla oluşturdukları
hoşgörü zemini, sanatsal ve
bilimsel işbirliği alanlar, dahası; kendi
sınırlan içinde birbirleriyle kurdukları
insani ilişkiler bile, o uluslar için bir
saygınlık nedeni oluşturuyor. Üstünlük
ihtirası, bir erdem değil artık ( dünya günümüzde
elbette erdemlerden ibaret değil
ama, biz yalnızca "saygınlık" üzerine
konuşuyoruz).
Şu kesindir ki; bu çağda hiçbir toplum
ya da hiçbir ulusun, futbol (ya da
diğer spor dallan) ile kendisini tanıtmak
için büyük işler yapması gerekmiyor.
Artık soğuk savaş döneminin sağır
ve kör toplumları değiliz. Zaten hepimiz
birbirimizi çok iyi tanıyoruz. Biz
"oyun" süresi kadar bir keyif alalım,
sonra işimize bakalım; bu yeter. Çünkü
"oyun"da sürekli kazanmak, yalnızca
"iyi oyun" oynadığınızı gösterir; başka
hiçbir şeyi değil...
Yrd. Doç. Emre Zeytinoğlu