Abstract
Tezimizde, eleştiri yoluyla hakikati söylemenin farklı niteliklere sahip üç biçimini inceliyoruz: Antik Yunan'da parrhesia, ehliyetsiz-sözleşmesiz parrhesia ve Roma Döneminde ferocia. Antik Yunan'da en erken İÖ 5. Yüzyıla tarihlenen kaynaklarda rastlanan parrhesia, belirli bir güç hiyerarşisi içinde eşitler arası veya aşağıdan yukarı yönelmesi kaydıyla, kişinin kendisinin veya muhatabının hakikatini içten gelen bir ödev duygusuyla, eleştiri yoluyla, risk alarak, açık sözlüce dile getirmesi anlamına gelmekteydi. Bunu gerçekleştirenlere parrhesiastes denmekteydi ve kişinin bir parrhesiastes olarak kabul edilmesi için diğer nitelikler beraber bir yurttaş olması da gerekiyordu. Ancak Antik Yunan toplumunda yurttaşlık statüsü kadınları, çocukları, yaşlıları, yabancıları ve köleleri kapsamıyordu. Yurttaş olmayanlar parrhesiayı gerçekleştirmeye başvurduğunda ne oluyordu? Tezimizin temel sorusu budur ve yurttaş olmayanların da parrhesia yapabildiğini ancak bunun nitelikleri farklı bir tür parrhesia olduğunu ileri sürüyoruz. Bu hakikati söyleme biçimini ehliyetsiz-sözleşmesiz parrhesia olarak adlandırdık ve uygulayıcı öznesine de nötr ve feminen çekimli olarak parrhesiasti adlandırmasını önerdik. Roma döneminde olumsuz anlamlarda kullanılan ve bir tür parrhesia anlamını içeren ferocia sözcüğünü inceledik. Öznelerinin toplumsal konumlanışları nedeniyle farklılaşan bu üç hakikati söyleme kipinin niteliklerini belirlemek için İÖ 5. yüzyıl – İS 1. yüzyıl arasında tarihlenen örnekler üzerinden tartıştığımız temel sorumuz açarsak: Yurttaş olmayanlar, eleştiri yoluyla hakikati söylemeye yöneldiklerinde, bu edimi hangi koşulların itkisiyle, hangi niteliklerle kurar ve uygularlardı? Bu nitelikler öznelerine ve muhataplarına hangi varlık kiplerini önerir, edim neyi amaçlar ve hangi tepkilerle karşılanırdı?