Abstract
Plastik sanatlarda yaratma eyleminin kaynağına inilerek Jungcu bir yaklaşımla anima, animus ve gölge arketiplerinin çağdaş sanat alanındaki etkileri irdelenmiştir. Çağdaş sanat, psikolojinin derinliklerinden beslenerek, insanın iç dünyasını, kimliğini ve ilişkilerini oldukça geniş bir biçimde ele alır. Carl Gustav Jung'un analitik psikoloji kuramında yer alan anima, animus ve gölge arketipleri, bu sanatsal ifadelerde sıkça görülen ve derin anlamlar taşıyan unsurlardır. Anima ve animus, bireyin içsel dünyasındaki dişil ve eril yönleri temsil eder. Bir erkeğin içinde bulunan "anima", duygusal, yaratıcı ve hassas yönleri simgeler. Bu arketip, sanatta erkek karakterlerin karmaşıklığını ve içsel çatışmalarını yansıtmak için kullanılabilir. Öte yandan bir kadının içsel eril yönü olan animus, kararlılık, mantıklılık ve liderlik gibi özellikleri temsil eder. Sanatta kadın karakterlerin güçlenmesini, kendi kimliklerini keşfetmelerini işaret eder. Gölge ise kişinin kabul etmek istemediği, bilinçdışında saklı tutulan yönlerini yansıtır. Çoğu zaman çağdaş sanatta anti-kahramanlar veya karanlık karakterler olarak karşımıza çıkar. Bu arketip, toplumsal normların ve bireysel değerlerin çatışmasını, insanın içsel çatışmalarını ve karanlık yönlerini açığa çıkarmak için kullanılır. Sembollerden, mitlerden, masallardan koptuğumuz bu çağda söz konusu arketipler Kiki Smith, Paula Rego gibi günümüz dünyasının diliyle geçmişe ait olan mit, masal ve sembollerin dilini birleştirip yeni bir dil yaratan sanatçılar üzerinden incelenmiştir. Çünkü onlar bize bugünün diliyle çoğumuzun unuttuğu ve bağını kopardığı bilinçdışının dilini hatırlatır ve bireyleşme sürecinin kapılarını aralarlar. Çalışmalarımda bilinçdışının iletişim araçları olan rüya ve vizyonlardan yola çıkarak tanıştığım arketipleri öznel bir biçimde yorumlaya çalıştım.