Abstract
Bu çalışma, yaşamın niçin ve nasıl bir sanat yapıtı olarak görülebileceğine Nietzsche düşüncesi içinden bir cevap vermeyi hedeflemektedir. Çalışmanın temel noktasını, sanat yapıtı olarak yaşam düşüncesi içinde içerilen üç unsurun; yaşamın, kendiliğin ve sanatın birer canlılık alanı olmaları bakımından ortaklaştıkları görüşü oluşturmaktadır. Nietzsche'nin birbirinden farklı temaları işleyen pek çok metninde hastalık-sağlık analojisine başvurduğu görülür. Nietzsche'nin bu analojiye, modern kültürün eleştirisini yaparken başvurduğu kadar kendini aşma idealinin sembolü olan Zerdüşt'ü konuştururken de başvurduğuna rastlanmaktadır. Nietzsche felsefesinin temel kavramlarından olan güç istenci ve décadence'a daha yakından bakıldığında, hastalık-sağlık analojisinin bir metafordan fazlasına işaret ettiği ve Nietzsche'nin kendilik de dahil olmak üzere felsefenin nesnesi hâline gelmiş pek çok olguya canlılık temelinde yaklaştığı görülebilir. Nietzsche'nin sağlık anlayışı, istencin iki türü olan etkin istenç ve tepkin istençten etkin olanla ilişkilendirilir. Nietzsche, etkin istence dayalı her değer biçmenin, yaratıcı bir karakter taşıdığını düşünür. Buna göre kişinin kendi yaşamına ilişkin etkin istence dayalı değer biçmelerinin de yaratıcı bir karakter taşıyacağı söylenebilir. Nietzscheci anlamda sağlıklı bir yaşamın anlamı da kişinin etkin istence dolayısıyla yaratma istencine dayalı bir yaşam sürmesinde bulunur. Nietzsche'nin hasta bir yaşamdan kastı ise décadent bir yaşam sürmekle ilişkilidir. Öyleyse kişinin yaşamına ve kendiliğine yaratıcı bir nitelik kazandırması, décadent olmaktan kurtulmasıyla ve hayatının geneline yayılan bir etkin olma hâliyle mümkündür. Çalışma boyunca yürüttüğümüz tartışmada, kişinin décadent olmaktan nasıl kurtulabileceği sorununu, Nietzsche'nin kültür, tarih ve sanat eleştirilerinde yaptığı analizlerden yola çıkarak cevap vermeye çalıştığımız, bu sorunun çözümünü kabaca kişinin kendi kendisine hekimlik yapmasında bulduğumuz söylenebilir.