Abstract
Kentlerin yerleşim tarihinde doğal ve beşeri yollarla meydana gelen olaylar önemli bir yer tutar. Doğal afetler, savaşlar, yangınlar, soykırımlar ve zorunlu göçler kentlerin fiziksel ve sosyal gelişiminde değişikliklere neden olmaktadır. 2023 yılının şubat ayında meydana gelen depremler 11 ilde büyük etkilere neden olmuştur. Tarih boyunca depremlerden etkilenen Antakya kenti de bu depremlerden etkilenen kentlerden birisidir. Antakya'nın kültürel mirası, çok katmanlı bir kent oluşu ve kozmopolit yapısının yanı sıra değişmeyen özelliklerinden biri de kentin depremselliğidir. Antakya kentinin depremselliği, tarihsel süreç içerisinde kentin isminde de değişikliklere sebep olmuştur. Kentte 526-528 yıllarında meydana gelen depremler ve bu depremleri takip eden salgınlardan sonra Antakya halkı bu felaketleri Tanrı'nın bir gazabı olarak nitelendirmiş ve bu gazaptan kurtulmak amacıyla kente Theupolis (Tanrı'nın şehri) adı verilmiştir. Antakya'yı etkileyen depremler kentin fiziksel ve sosyal yapısında da etkili olmuştur. 1822 depremi Antakya'da surların yıkılmasına sebep olmuş ve kent surların dışına doğru ilk defa bu deprem sonrasında genişlemiştir. 1872 Amik Depreminden sonra ise kent Asi Nehri'nin batı yakasında ilerlemeye başlamış ve burada "Yeni Antakya" olarak adlandırılan bir bölge oluşmaya başlamıştır. Kentin fiziksel ilerleyişinde depremlerin etkisi önemli yer tutmaktadır. Depremlerin fiziksel etkileri ile birlikte kentteki nüfus ve sosyal yapıya da etkileri bulunmaktadır. Depremlerin yerleşim tarihine etkilerinin yalnızca fiziksel süreçler olarak ele alınması; afetler gibi sosyal olayların sonucunda insan sorumluluğunu göz ardı etmeye sebep olabilmektedir. Bu sebeple, İngiliz Okulu ve Conzen'in morfolojik analiz yöntemlerinden yararlanılan bu çalışmada Lefebvre'in mekânı, "ürün ve üretenin ikili ilişkisi içinde diyalektikleşen bir oluşum" olarak tanımlaması üzerinden bir yöntem kullanılması amaçlanmıştır. Olayların ilişkisellik içinde gözlemlenmesini mekân kavramında yoğunlaştıran Lefebvre'e göre mekân, "toplumun hem ürünüdür hem de onu sürekli dönüştüren bir mekanizmadır." Bu kabulle, araştırma, Antakya kentinin yerleşimine dair depremlerin etkisini yalnızca fiziksel bir analiz olarak içermemekte; tarihsel ve sosyal süreçlerin ürettiği ilişkisel mekânsal üretimi de göz önünde bulundurmaktadır.