Abstract
Günümüzde teknolojinin hızlı evrimi, dijital dünya ile gerçek dünya arasındaki sınırları giderek daha fazla bulanıklaştırmaktadır. Bu sınırların üzerine inşa edilen kavramlardan ikisi, "Metaverse" ve "NFT (Non-Fungible Token)" mekân algısında gerçek-sanal sürekliliği tartışılmasını sağlayan önemli terimler haline gelmiştir. Bu çalışma, bu kavramları ele alarak, mekân algısında gerçek ve sanal dünya arasındaki sürekliliğin nasıl şekillendiğini ve bu bağlamda sosyal sorumluluk projelerinin nasıl uygulanabileceğini incelemeyi amaçlamaktadır. Metaverse, geleneksel ve sanal gerçekliği birleştiren bir dijital evren olarak tanımlanabilir. Sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik ve diğer dijital teknolojilerin etkileşimini içeren bu geniş kapsamlı dijital ortam, kullanıcılarına gerçek dünyanın ötesine geçme fırsatı sunmaktadır. NFT'ler ise dijital öğeleri temsil eden ve Blokzincir teknolojisi ile güvence altına alınan benzersiz varlıklardır. Bu sanal varlıklar, Blokzincir teknolojisinin bir parçasıdır ve çeşitli dijital işlemler için kullanılabilirler. Sanat eserleri, dijital oyun içerikleri ve diğer dijital varlıklar NFT'ler aracılığıyla takip edilebilir ve alınıp satılabilir hale gelmektedir. Bu iki kavram, dijital dünyanın gerçek dünyayla etkileşimini ve dijital varlıkların benzersizliğini vurgulayarak mekân algısını dönüştürme potansiyeli taşımaktadır. Mekân algısı, bireylerin çevrelerini anlama, yorumlama ve deneyimleme şekillerini ifade etmektedir. Metaverse ve NFT'ler, mekân algısında gerçek-sanal sürekliliği artırabilme potansiyeline sahiptir. Örneğin, bir sanal galeride dolaşan kişi, NFT'lerle temsil edilen sanat eserleri ile etkileşime geçebilmekte ve bu eserlerin gerçek dünyadaki sanat galerileriyle etkileşimini yansıtabilmektedir. Bu süreklilik, dijital dünya ile gerçek dünya arasındaki sınırları ortadan kaldırarak mekân algısını zenginleştirebilecektir. Bu teknolojik gelişmelerin, sosyal sorumluluk projelerine nasıl bir katkı sağlayabileceği önemli bir soru işaretidir. Örneğin, sanat eserlerinin NFT'ler ile temsil edilmesi, sanatçıları daha doğrudan destekleme ve eserlerin takip edilebilirliğini artırma potansiyeline sahip olmaktadır. Metaverse ise sosyal sorumluluk projelerini dijital platformlara taşıyarak daha geniş bir kitleye ulaşma ve bilinç oluşturma fırsatı sunabilmektedir. Bu çalışma, Metaverse ve NFT kavramlarının mekân algısındaki süreklilik üzerindeki etkilerini ve bu bağlamda örnek olarak alınan bir sosyal sorumluluk projesindeki serginin nasıl bütünleştirebileceğini inceleyecektir. Sanal ve gerçek dünya arasındaki bu etkileşimin, diğer projelerde olduğu gibi sosyal sorumluluk projelerinin etkinliğini artırmada da nasıl bir rol oynayabileceği Metaverse üzerinde yaratılan sanal galeri ile göstermektedir.