Özet
Diyor ki "Derdim dünyadır". GA gibi etkili başlatalım istiyoruz bu serginin metnini.
Tüm bu süreçte kendimizi onun gibi düşünmeye ittiğimiz gibi. Sonra "biz bu işin
neresindeyiz öyleyse" diyoruz ve kendi dilimizde yazmaya başlıyoruz. Bir yas
yazısına benzememeli çünkü o öyle istemezdi, biz de istemeyiz zaten. O yüzden onu
kaybettiğimiz günün haftasında değil, onun doğduğu günün haftasında açmaya
karar veriyoruz sergiyi. O diyoruz, yerimizde olsaydı, neye çevirirdi bu yası, özlemi?
Yine onun gözünden görüyoruz dünyamızın derdini. Başa dönüyoruz. Bu yola çıkış
ikilemimize benziyor bu iş de: Yetişir mi, hazır mıyız, uzlaşır mıyız?
Cevabını bulamadığımız soruların karşısında GA'nın bize gösterdiğini yapmaya karar
veriyoruz: Bir araya gelmek. Onun için bir şey yapmak kolektif bir tavır mıdır, vefa
mıdır koyamıyoruz bunun adını. Bu işin künyesi yok. Hazıra konmayı tercih ediyoruz.
GA'nın bize deneyimlettiği şeyi tekrarlıyor, bir araya geliyoruz.
GA'nın arşivine dalıyoruz. Dalmak derken, gerçek bir dalıştan söz ediyoruz. Sonunu
görmekte zorlandığımız bir dünyayla karşı karşıyayız. Kızı Zeynep'e tonlarca soru
soruyoruz. Zeynep'in varlığını görmek bizi yatıştırıyor. Atölyesine, evine, çalışma
odasına, evinin olduğu apartmanın en altındaki ortak depoya giriyoruz. Büyük hard
disklerin içinde sayısız dosya, önümüzde kağıtlar, çizimler, seneler boyunca
tutulmuş defterler... Derdi üretmek olan birinin uçsuz bucaksız dünyasının
ortasındayız artık. Tam da onun yaptığı gibi, dağılarak toplanmaya çalışıyoruz. Ona
ait olanlarla kavuşmanın hissiyle arşivin içinde kayboluyoruz. Her şeye merakla
bakıyoruz, her şeyin üzerinde konuşuyoruz, bazen gördüklerimizi anılarımızla
bağdaştırıyoruz. Defterlerini karıştırırken tedirginiz ama ... Ya görmemizi istemediği
bir şey vardıysa ... Yine Zeynep'i siper ediyoruz muğlaklarımıza, o da kendini geçiyor
ve sürece dalmayı tercih ediyor. Zeynep, hocaya benziyor. Zeynep'in onayından
geçen sayfaları belirliyoruz. Cümlelerini seçiyoruz ve GA'nın Aklında Bir Seyir
masasının temelini atıyoruz.