Abstract
Resim ve plastik sanatlar tarihinde, yirminci yüzyılın ilk yarısında olduğu kadar, insan hiçbir dönemde kendini bu denli kandırmanın kurbanı olmamıştır. Artık insanın, ruhundaki gerçeğe geri dönmesinin zamanı gelmiştir; aksi takdirde, insanın beden yapısındaki gerçeği yok eden topyekûn imha edici kuvvetler, sanattaki ruhu da yok edeceklerdir.
**“Viyana Okulu”**nun kuruluşuna ve gelişimine sebep olan şey, illüzyon ve marazi (hastalıklı) ifratlardan arınmış bir şekilde, gerçeğin orta yolunu seçebilme cesaretidir. Viyana Okulu bir ekol haline gelmiştir; çünkü 1947 yılında kurulan **“Art Club”**a mensup birçok sanatkâr, aralarında ortaklık taşıyan bir üslup geliştirmeye ve çağımızın genç ressam neslinde büyük ilgi uyandırmaya muvaffak olmuşlardır.
İşte bu “Viyana Okulu” hakkında Gustav René Hocke şunları söylemiştir:
“Viyana Okulu”, sanatkârlarına adeta bir “sihir” ile, zamanımızın apokaliptik kâbusunda beliren gölgeli danslar içinde, muazzam gerçeğin öz nüvesinin hâlâ mevcut olduğunu ima etmiştir.
Roma’daki sergiden bu yana süregelen tartışmalar hâlen dinmemiş ve uluslararası boyutta bir tepki halini almıştır. Temennimiz, bu tepkinin aynı şekilde devam edebilmesidir.
Dr. Ludwig Jorda