Abstract
19.yüzyılın ortalarında, İstanbul’un kentsel dokusu, modern araçlarla değişmeye/dönüşmeye başlamıştı. Modern ulaşım araçlarına bağlı olarak düzenlenen yeni yol ağı, dönüşümün birincil öğelerindendir. Osmanlı, yüzyıl başında Avrupa’ya yakınlaşan bir politika benimsemeye başlamıştı. Ticari ilişki de bu politikanın bağlayıcılarından biriydi. Böylelikle, başkent İstanbul’u Avrupa’ya bağlayacak bir demiryolu, güzergâhındaki kent parçalarını da modern yaşama uygun olarak dönüştürecekti. 1870’te Yedikule’den Küçükçekmece, Edirne ve devamında Avrupa’ya ulaşacak şekilde inşaatına başlanan demiryolunun sur içinde, kent merkezinde, Haliç’te son bulmasını sağlamak kaçınılmazdı. Ne var ki, Marmara Denizi kıyılarından Haliç’e uzanan demiryolu, sarayın bahçesinden geçmek zorunda kalacaktı. Dönemin padişahı bu izni verdikten sonra, merkez istasyon yeri olarak Sirkeci’de karar kılındı. Bu kararı destekleyen olgu da büyük olasılıkla 1865 tarihli Hocapaşa yangınıydı. Bu yangında, Sirkeci’den, Marmara Denizi kıyılarında Kadırga’ya kadar, büyük bir bölge tahrip olmuştu. Böylelikle, demiryolu inşaatı sırasında, fazladan bir yıkım gerçekleşmeyeceği gibi, yangın yerlerinin planlaması, istasyon binalarına ulaşacak olan yollarla birlikte tasarlanacaktı. Bu çalışmada, Yedikule’den Sirkeci’ye uzanan demiryolu inşaatı sırasında ortadan kaldırılan emlâk ve vakıf eserler üzerinden, demiryolu izinde ve civarındaki yangın alanlarını da içeren kent dokusunun dönüşümü birlikte ele alındı.