Abstract
Tarih boyunca yayıldığı bölgelerde Asya göçebe kültürünün verileri ve İslam sanatıyla ortak paydaları olan Türk sanatı, aynı anda veya sırayla daha başka alt unsurlarla da akrabalıklar kurmuştur. Bir yandan Budizm ve Totemizm öte yandan Ortaçağ tarikatları ve irili ufaklı yerli kültürlerin katkılarıyla şekillenen bu kavram, her dönemde ve iklimde biraz daha değişerek farklı ivmeler kazanmıştır. Bu evrim boyunca uzun süren bir göç olgusunun insanların önüne açtığı yeni kültür çevreleri ve hareket halindeki toplumun inanç sistemindeki değişmeler sanata da yön verirken bu katkılar farklı alanlarda değişik ürünleri öne çıkartmıştır. Bazen mimari ve çini sanatı, bazen de duvar resmi veya avcı göçebe toplum kültürünün daha tipik ürünleri sayılan halı ve kilimler öne çıkmıştır. Böyle bir çeşitlilik içinde farklı eğilimler gösteren süsleme sanatının ortak paydalarını bulmak oldukça güçtür. Kültüre bağımlı doğan ve gene bağımlı olarak gelişen ve yok olan bu semboller bir anlamada toplumsal evrimlerin de göstergeleri olmuşladır. Başka bir deyişle her motif veya motifler grubu belli sosyokültürel yapının üretileri olarak doğmuşlar ve bu yapının değişmesi örneğin İslam kültürüyle yok olması sonucu içerik ve anlamlarını yavaş yavaş yitirmişler, ancak gene de toplumsal hafızalarda şu veya bu şekilde sanatsal süsleme amaçları çerçevesinde kullanılarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.