Abstract
Oyun oynamak ile dans etmek arasındaki özdeşlik, bir canlılık ifade formu olarak insan kültürünün öncesinden başlar. Bir diğer yanda ise, insan kültürünün en köklü ögelerinden biri olarak tiyatro vardır. Bu çalışmada, tiyatral alandaki oyunculuk ile dansa içkin oyunculuk kutuplarının insan kültürü içinde gelişen uzlaşmaz çelişkilerine değinilir; ancak, ortalarındaki oyunsu, performatif alanda oynayan, konuşan, rol taşıyan; oyuncu dansçı olarak var olmak problem edilir. Çağdaş dans teorisyeni A. Lepecki'nin literatüre önerdiği "koreopolitik" kavramından beslenilerek bu probleme performatif cevaplar aranır. Dansçı, oyuncu, koreograf kimlikleriyle geçirilen bu süreçte, tiyatro ve çağdaş dans alanlarından doğan örnek işler, hibrit yaklaşım ve yöntemler dikkate alınır. Eser üretim sürecinin felsefi savunuları, J. Huizinga'nın Homo Ludens'inden ve A. Badiou'nun tiyatro ve dans arasındaki kıyaslamasından temel almaktadır. Çalışmaların sonunda ortaya çıkan sonuç ise, performans boyunca, bir özgürlük ısrarı olarak politik hareket etmeyi ve oyun oynamanın motivasyonunu hiç bırakmayan bir oyuncu dansçı olarak sahnede var olmayı gerektiren bir sahne eseridir.