Abstract
Bu sergideki heykellerin hikayesi, Yazar Feridüddin Attâr'in Mantiku't-Tayr (Kuşlar'ın Dili) kitabındaki kuşların yolculuğu ile başlar. Bu eserde Efsanevi kuş Simurg'u aramak üzere kuşlar bir araya toplanırlar. Kuşlara Hüthüt adlı bir kuş klavuzluk eder. Hüthüt Simurg'dan söz ederken, "O bize bizden yakın ama biz ona uzağız" der. Kuşlar bu seyahate çıkmamakta direnirler. Bülbül'ün arzusu Güldür, Dudu'nun isteği A-hu hayat, tavuş kuşu cennet, keklik mücevher, doğan ise mevki ve iktidar peşindedir. Kaz gölden ayrılamaz, Üveykin ihtirası denizdir, Puhu Kuşu define peşinde, Huma kuşu ise kibirlidir. Diğer kuşların da buna benzer çeşitli özür ve bahaneleri vardır. Hüthüt kuşların özürüne yanıt bulur, Simurg'un güzelliğini över ve onlan yolculuğa ikna eder. Kuşlar yedi vadi ve yedi etaptan geçerler. Ancak çoğu yolda telef olur. Hedefe varan yalnızca otuz kuştur. Hedefte ise ayna ile karşılaşırlar. Hüthüt bu aynadan Simurg'un görüneceğini söyler. Kuşlar aynaya baktıklarında Simurg'u, yani kendilerini tek bir öz olarak görürler. Böylece kuşlar farklı görünümlerinin, hakikatkerinin tek bir varlık olduğunu anlarlar.
Bir çok benleri olan insanın her bir benini bir kuşa benzettiğimizde insanın kendinden kendine olan yolculuğu zorlu, engelli bir süreç gerektiriyor. Her bir kuş bu yolculukta kendimize koyduğumuz engelleri ifade ediyor. Simurg, nasıl, yanarak kendi küllerinden yeniden kendini yarattıysa, bu sembol insan için de geçerlidir. Her bir birey, kendine olan yolculuğunda nefsinin yüklerinden kurtularak, yanarak kendini tekrar yaratabilir. İşte bu sergi, yeniden özüme dönme serüveninin heyecanı içinde şekillendi.
Sevgi Karay