Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Açık Bilim, Sanat Arşivi

Açık Bilim, Sanat Arşivi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.

MSGSÜ'de Ara
Gelişmiş Arama

Basit öğe kaydını göster

dc.contributor.authorAkozan, Feridun
dc.date.accessioned2025-04-17T08:16:44Z
dc.date.available2025-04-17T08:16:44Z
dc.date.issued1963en_US
dc.identifier.urihttps://hdl.handle.net/20.500.14124/9646
dc.description.abstractTüccarları, hacıları, iş için seyahat edenleri; şehirde ve seyahat yolları üzerinde hayvanlarıyla ve eşyalarıyla birlikte barındıran, onlara güvenli bir konaklama ve yiyecek temin eden binalara kervansaray, mihmansaray veya han ismi verilirdi. Mimari düzenlemelerindeki rasyonellik ve işlevsellikleriyle, inşaatlarındaki sadelik ve samimiyetleriyle bugün dahi takdirle dikkat çeken han ve kervansaraylarımız, Türk sivil mimarisinin en önemli kollarından birini teşkil ederler. Han ve kervansaraylar, modern ulaşım araçlarının kullanılmaya başlanmasından önce, yolculuk edenleri barındıran yapılardı. Kervanların, yani yolcu kafilelerinin güvenle seyahat edebilmeleri için Türkler çok eski zamanlardan beri, yollar üzerinde bu kafilelere sığınak olması amacıyla — o dönemin otelleri sayılabilecek — kervansaraylar ve hanlar inşa etmişlerdir. Kafilelerin dışında, posta servisleri de atlı tatarlar tarafından gerçekleştirilirdi. Bu atlılar bir istasyondan diğerine hızla gider, orada at değiştirir ve yollarına ara vermeden devam ederlerdi. Gerek kervanlar gerekse posta tatarları, menzil adı verilen her konak yerinde duraklarlardı. Bu nedenle, her menzilde, bulunduğu yerin önemine göre büyük ya da küçük bir han bulunurdu. İki menzil arası yaya yürüyüşle 8–10 saati geçmezdi. Bu şekilde kervanlar bir menzilden sabah hareket eder, akşam namazından yani hava kararmadan önce diğer menzile varırlardı. Evliya Çelebi, Seyahatnâmesi’nin ikinci cildinde, İstanbul’dan Erzurum’a giderken geçtiği menzilleri ve kasabaları şöyle anlatır: "Üsküdar’dan hareketle 7 saatte ilk menzil olan Pendik kasabasına geldik; burada mamur hanlar vardır. Buradan 6 saatte Gebze kasabasına vardık... Gebze’den 5 saat giderek Hereke Kalesi’ne ulaştık... Buradan 6 saat doğuya doğru giderek Sapanca kasabasının menziline geldik..." Ancak, Koyluhisar gibi dağlık ve sarp bölgelerde menzillerin birbirine 2–3 saat kadar yakın olduğunu yine Evliya Çelebi’den öğrenmekteyiz.en_US
dc.language.isoturen_US
dc.publisherGüzel Sanatlar Akademisien_US
dc.relation.ispartofseriesİstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Türk Sanatı Tarihi Enstitüsü Yayınları: 1
dc.rights© Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesien_US
dc.subjectKervansarayen_US
dc.subjectHanen_US
dc.subjectMihmansarayen_US
dc.subjectTürk Sivil Mimarisien_US
dc.subjectSeyahat Kültürüen_US
dc.titleTürk han ve kervansaraylarıen_US
dc.typereviewen_US
dc.departmentMimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesien_US
dc.relation.publicationcategoryDiğeren_US


Bu öğenin dosyaları:

Thumbnail

Bu öğe aşağıdaki koleksiyon(lar)da görünmektedir.

Basit öğe kaydını göster