Özet
Yaşam çevresi, dolu ve boş mekânlar ile kültürün somut ifadesidir. “Yapılı
çevre”ye ilişkin girişimler de kentlerde bir kültür oluşturma aracıdır. Bununla
birlikte, teknolojik gelişmeler kent morfolojisini değiştirmekte ve bir tasarım
aracı olarak yeni fırsatlar ve olanaklar sunmaktadır.
Son yirmi yılda geleneksel yaşam biçimleri yeniden gündeme gelmiş,
insan öğesi ön plana çıkmıştır. Standartlaşma yaklaşımlarında kavramsal
bir değişim ile sıradanlık önemini kaybetmeye ve çeşitliliğin ön plana çıktığı
“özel” uygulamalar sıkça görülmeye başlanmıştır. Tasarım, planlama ve
projelendirme gibi uygulama öncesi aktiviteler, hızlı değişim sürecindeki
günümüz kentlerinde ilgililere önemli sorumluluklar getirmektedir. Yüksek
kalitede bir yaşam çevresi oluşturma amacı üstlenen uzman gruplar ve
yöneticilerin “geleceği tasarlama sorumluluğu” ile çok önemli bir görev
yürütmekte olduğu unutulmamalıdır. Kentsel tasarım olgusu bu görevin önemli
bir parçasıdır ve başarıya ulaşmadaki temel problemi idari çerçeve içinde net
bir “tanımının” yapılmamış olmasıdır. Bu kapsamda, tanımın geliştirilmesi büyük
bir önem taşımaktadır ve gereklidir.
Disiplinler arası bir olgu olan kentsel tasarıma yönelik farklı temalar altında
çeşitli konular dile getirilmekte, açık alanların düzenlenmesi, yapı topluluklarının
tasarımı, sokak cephelerinin düzenlenmesi, kentin temizliği, haberleşme
cihazlarının ve reklam panolarının yerleştirilmesi, kentsel dönüşüm
uygulamaları, yürüyüş alanlarının nicelik ve niteliklerinin arttırılması gibi çok
çeşitli projeler yürütülmektedir.
Dünya’nın farklı bölgelerinden uzmanlar kentsel tasarım tanımını kapsayıcı
bir yaklaşımla ele almış olsa da uygulama aşamasında birçok mesleki eleştiri
ortaya konmaktadır. Türkiye’de kentsel tasarım bir meslek alanı olmaktan
çok “disiplinler arası bir uğraş” olarak kabul edilmektedir. Bu doğrultuda,
kavram, teorik yaklaşımlar yerine genellikle projeler ve pratik sonuçların
değerlendirilmesi ileele alınmaktadır.